3 Ayaklı Kedimin Öyküsü
Artık, dünyanın bütün sabahlarına uyanmaktan vazgeçtiğim bir sabah vakti, yatakta; hayat ile nefes alma oyununu oynayarak bir şeylerin ilerlemesini bekliyordum. Bu oyun son zamanlarda tüm boş vaktimi alıyordu. Bence oyunu bulan bendim ve bana göre en güzel yanı tek kişinin oynayabiliyor olmasıydı. Önce derin bir nefes alıp tutabildiğim kadar tutuyordum. Ne zaman pes etsem eğer önceki zamana göre erken pes etmişsem kaybediyordum ve cezam hayata, verebildiğim tüm nefesimi vermek oluyordu. Eğer ilerleme kat ettiysem hayattan hediye nefesler alıyordum. Oyuna devam ederken bir an rüyalarla örtündüğümü hissettim…
Derin nefeslerimden en yaşam dolusunu aldığımı hissederek mutfağa yöneldim. “Otobüsün gelmesine beş dakika var efendim.” Kahvaltımı hazırlarken peynire bulaşmış mutsuzluğu sıyırıp çöpe attım. Öylece mutfakta çayın demlenmesini beklediğim anda kulağıma tanıdık bir sesle “Otobüs geldi efendim.” Çaydanlıktan mı geldi, dışarıdan mı anlamadım. Odaya geldiğim an otobüsün içinde olduğumu gördüm. Hangi ara geldiğimi anlamadığım ama hayal olamayacak kadar gerçek bir şekilde otobüsteydim. Sakin bir kafayla düşünmek için boş bir yer aradım ve boş yer bulamayınca kapının yanına geçtim. Otobüse baktım. Hiçbir zaman dolu olmayan otobüste oturacak yer bulamamıştım. “İnmenize dört durak var efendim.” Anlamlandıramadığım sesin hangi durağı söylediğine baktım. Ama ilginç olan normalde orada inmeyecek olmamdı.
Otobüsün hızlandığını, oturanların dahi koltuklarını sımsıkı tuttuklarında fark ettim. Başımı kaldırdım, inmek için düğmeye kimse basmadığından kapı açılmayacaktı. “Şimdi inin efendim.” Otobüs durakta tüm kapılarını açtı. Başımı tekrar kaldırdım kimse düğmeye basmamıştı. Sanki herkesin gözü üstümdeydi. İnmemi herkes istiyor gibiydi, herkesin o otobüste olmasının sebebi benim inmemmiş gibi geldi. Ama inmedim… Otobüs hareket etti. Ama kapıları açıktı. Hızlandı, daha çok hızlandı… Başımı şoföre çevirdim. Evet, şimdi atla dediğini duyar gibiydim. Başımı otobüsteki insanlara çevirdim herkes benim o adımı atmamı istiyordu. Elimde olmadan ayağımı kaldırdım. Bir an dengemi kaybediyor gibi oldum. Otobüs daha çok hızlandı. “Efendim şimdi yapın yapmanız gerekeni.” Dengemi herkese inat korumaya çalıştım. Bir an yıllar önce henüz bir çocukken yolda bulduğum ve yaşaması için elimden gelen her şeyi yaptığımı düşündüğüm üç ayaklı kedim aklıma geldi… Kedimin ölme sebebi, dengesini koruyamaması sonucu hızlı gelen arabanın altında can vermesiydi. Bunu kendi gözlerimle görmüştüm.
Otobüs hızını kesmedi, aksine her saniye daha da hızlandı. Her zamanki yoldan tamamen bağımsız bir yoldaydık. Birileri şoföre bir şey dedi ama kulaklarımda mırıldanmaya başlayan o şarkı yüzünden duyamadım. Otobüs durdu. Herkes şoföre bir şeyler söyleyerek otobüsten indi. Şoför beni göstererek birkaç bir şey dedi ama müzik her an daha çok beni hayattan kopardı. Görüntüler bulanıklaşmaya başladı. Sonra birden müzik kesildi. Şoför dâhil herkes önünde durduğum kapının bozuk olduğundan söz ediyordu. Otobüsün hiçbir kapısı kapanmıyordu. “Efendim burası sizin her zamanki yeriniz başka yere geçmeyin.” İstemsizce etrafıma baktım. Neredeydim ben, kaç saattir bu otobüsteydim, saat kaçtı, işe geç mi kalmıştım… Kolumdaki saate baktım. Saatim su almıştı. Bu yüzden saatim çalışmıyordu. Saatimin su alabildiğini bildiğim için her zaman sudan uzak tutardım. Ne zaman su alabileceğini düşünmeye başladım. “Efendim” sesini hemen arkamda duyunca istemsizce dönüp baktım. Bir uçurumun önünde olduğumu o an fark ettim. Hemen bir adım geri attım. Etrafıma baktım duyduğum sese sahip olabilecek tek canlı bile yoktu. Rüzgârın o an beni uçuruma doğru sürüklemesi aniden oldu. Öyle bir rüzgârdı ki hiçbir şekilde ona karşı koyamıyordum. Eğer böyle bir şey olacaksa bunu ben yapmalıyım diye düşünerek rüzgâra fırsat vermeden kendimi uçurumdan attım.
Birden bir suya girdiğimi ve suyun derinliklerine doğru çekildiğimi fark ettim. Saatimin burada su aldığını o an anladım.Ama saatimin su aldığını biliyorsam buradan kurtulmuş olmam gerekirdi diye düşündüm. Etrafıma bakarken birden arabanın içinde olduğumu ve otobüste sadece şoförün olduğunu gördüm. Olanların anlamsızlığı içinde gözlerimi kapattım. Hemen açmam için hiçbir sebebim yoktu ama gözlerimi istemsizce açtım. Ve o an otobüsün durduğunu ve otobüste sadece şoförle benim var olduğunu gördüm. Şoför durmadan bana bir şeyler diyordu. Birden durumu anlamak için şoföre koştum. Onun saatine baktım ama tek damla su almamıştı. Durumu anlayamayan şoför beni sakinleştirmeye çalıştı. Nerede olduğumu anlamadan beni arabadan indirdi ve gitti. Otobüs giderken o otobüs numarasına daha evvel hiç binmediğimi hatırladım. Evimin önünden geçen bir otobüs dahi değildi. Böyle bir otobüs var mıydı onu bile anlayamamıştım.
İndiğim yer bana bir yerden tanıdık gelmeye başladı ve biraz ilerleyince çocukluğumun geçtiği o evi gördüm. Eve doğru yol alınca önümden bir otobüs geçti. Numarası az önce beni bırakan otobüsün numarasıydı. Peşinden koştum. Ben koştukça o hızlandı, beni almamak için benden kaçarcasına hızlandı ve aniden bir şeye çarpıp durdu. O an ruhumun birkaç bedene bölündüğü hissine kapıldım. Otobüsün önüne doğru yavaşça yaklaştım. Otobüsün çarptığı benim üç ayaklı kedimdi. Az ilerde kendimi gördüm. Oyuna daldığı için kedinin yola çıkmasına engel olamayan, koşarak kediye doğru yaklaşan küçüklüğümü gördüm…
Yıllarca kendimi birçok sebepten suçlayarak büyüdüm ve şimdi, tam da dünyanın bütün sabahlarına uyanmaktan vazgeçen kendimin bileklerini keserek hayatla nefes alma oyununu son kez oynadığım evimdeydim. Gördüğüm her şey sadece birkaç dakikalık anılarımın toplamı mıydı yoksa bu güne kadar beceremediğim intihar denemelerimi görmem miydi tam olarak bilmiyorum. Ama artık gerçek olan; benim, hayatla birkaç dakikalık nefes alma oyununu oynayabilecek olmamdı.
Last modified: Haziran 24, 2020