Yazan: 5:20 am
Kategori: Felsefe, Sinema

Tahmini okuma süresi: 3 dakika

Ben ideali, Arzu Yasası, Perfect Blue

Ben-imgem ise tamamiyle şeytani değildir, “ben ideali”min aksine “ideal ben” (ben-imgem) uymayacağım bir yerde konumlandırmaz beni. En iyi versiyonum olmakla birlikte özü benden çıkmaktadır. Durmadan aralarını kapatmaya çalışırım,  kapatamazsam nevrotikleşirim; ben idealim benden değilse, nevrotikleşirim. İdeallerinin illüzyonlarına kapılmış iki karakter, Mima ve Rumi.

perfectblue

<<Şimdi iki Mima’ya ihityacımız yok, değil mi?>>

Ben idealinden filmler doğuran bir yönetmen Satashi Kon.

“Ben ideali”, kendimi gözlemlediğim (ve yargıladığım), öz benim dışımda ulaşmak istediğim bir nokta. Amacı ulaşılabilirlik değil, bizden çıkmaz, bize yöneliktir. Yargılayıcıdır yer yer. “Ben ideali, ben-imgem ile etkilemeye çabaladığım faildir.”(Slavoj Žižek) Ben-imgem ise tamamiyle şeytani değildir, “ben ideali”min aksine “ideal ben” (ben-imgem) uymayacağım bir yerde konumlandırmaz beni. En iyi versiyonum olmakla birlikte özü benden çıkmaktadır. Durmadan aralarını kapatmaya çalışırım,  kapatamazsam nevrotikleşirim; ben idealim benden değilse, nevrotikleşirim. İdeallerinin illüzyonlarına kapılmış iki karakter, Mima ve Rumi.

Çok isterdim şimdi öyle masum, parlak, çocuk hissetmeyi.

Rüya ve gerçek arasında, geçmişin ve şimdinin Mima’sı arasında gidip gelirim. Yatarım, uyanırım, belleği kurarım. Kendimden bir şeyler kaybettim. Fakat Mima kim? Çabucak kargaşayı da kurarım. Fakat erimiş değilim, parçalanmışım. (Barthes: “ Parçalanmış değil, erimişim.”) Bana atfedilen “tapılasılık” başka bir şey olmama izin vermez , şimdiyse dönebileceğim bir ben yok. Bir Mima değilim, ikiye de bölünemiyorum. Beklentiler ve “İdeal ben”in altında eziliyorum. Takip ediliyorum, durmadan, durmadan, durmadan.

Filmde çok rahat bir şekilde okunabilir Mima’nın bu düşünceleri. İnsanların gözündeki Mima personası ve yaşayan, hisseden, geçmiş yansımalarıyla perili, hataları ve doğruları olan Öteki Mima. Personaya hizmet edeceğim diye kuşku, paranoya, gerçek ve hayal belirsizliği yaşıyor. Kariyerinden vazgeçtiği için hem “gerçek Mima”nın kim olduģuna dair algılarını bozan bir sapık ediniyor hem de bir benlik illuzyonuna sahip.

Perfect Blue

Perfect Blue

“Artık kimse seni umursamıyor. Lekelendin ve kirlisin..” -Mima’nın hayaleti

Rumi filmin başından beri silik, Mima’nın işlerini görüyor, oyuncu olmasını, kameralara soyunmasını istemiyor. Mima’yı arka pencereden kendi hayallerinin projektesi yapmak istiyor. Yani herkes Mima’yı koruyor fakat Mima için değil. Satashi Kon, Paprika filminde  yaptığı gibi burada da kişilik projektesi yapan karakterler bulunduruyor. Aralarındaki fark, Paprika’da ana karakter olan Dr. Chiba’nın rüyalarında nükseden ve ideal formu kabul ettiği Paprika’nın, Chiba’nın kişiliğinin tam zıttı olması. Orada ayrılmış bir benlik görüyoruz, Perfect Blue’da ise geçmiş benlik teması daha ön planda.

Bir zamanlarki görünürlüğüm Mima’nın gölgesinde çürüyor. Eski Rumi değilim, önce ışığım söndü, alacamı kaybettim, o kırmızı eteklere giremiyorum, kıyafetten taşıyorum, sahneleri bırakmaya hiç alışamadım. Aşk mektupları, spotlar, sahne, ilgi, o diri vücut, o beden bana ait. Ben Mima’yım. Sadece söylemekle kalıyorum.

“Arzunun nesnesi, arzudur.”(]acques Lacan)

Mima; pop-star, masum, çocuk, el değmemiş, kurtarılması gereken ve hep benimle, Me- Mania ile olacak olan (bir yığın algı). Onu sakınarak (kendimden değil[!]) ona yardım ederim. Filmde, Mima’ya kötü kız personasını kucaklatan herkes vahşice öldürülür Me-Mania tarafından. Aktrist Mima yok, olsaydı yok ederdim. “i love looking at Mima’s room” diyen bir mektup, birden fazla “ Traitor” yazılı fax ve Mima’nın kurtarılmak istediğine dair yazılar giren bir blog. Onun “o” olmadığını işleyen birden çok gönderge. E çünkü Mima, öyle şeyler bilmeyen, kendiliğinden saf olan yani, başkasına ait olmamıştır. Biz ona ulaşamayız. Çünkü o, ışıldayan ve iç karartısı olmayan, ulaşılmaz ama istenen, istenen, istediğim, el değmemiş bir konsepttir. (Göz kamaştırmak son noktasında görmeyi engellemektir.) Sen Mima’ya engel oluyorsun. Mima soyunmaz, Mima kameralara çıkmaz, Mima bir tablonun küçük bir parçasıdır, öylece bana aittir yani. Sen ulaşılabilirsin, arzum bu değil, ama? Arzum nesneye yönelir ama nesnesini değişmekten çekinmez, nesneyi amaç edinmez. Durmamacasına arzularım, çoğu zaman ulaşırım hatta, arzum metonomik kaymasına devam eder, şunu ve bunu isterim. Ulaşmaktan çok kaymasını severim. Mima benim için bir hedef, sen bir uğrak noktasın. Çünkü arzu orada, ateşli ve sonrasız ama arzunun yukarıya uzanan kolları tapılan doluluğa hiçbir zaman ulaşmaz. (Roland Barthes) O; ulaşılmaz ama istenen, istenen, istenendir.  İlk arzu imgesinin kaybından itibaren öznenin arzusunun amacı, istemeye devam edebilmektir. Arzulamayı arzular. Yani Lacanyen tabirle “Jouissance”, dürtünün doyumu.”Joissance basit ve açık bir şekilde ihtiyacın karşılanmasında değil, dürtülerin doyurulmasında ortaya çıkar.’’ (Lacan) İhtiyacım ulaşmaktır, ben ulaşamamaktan acı duyarım, bu bağlamda jouissance bu acıdan duyduğum zevktir. Me-Mania’nın yeni Mima’yı arzusunun bir engeli olarak görmesi bu yüzdendir. Çünkü o artık ulaşılabilendir, sadece ihtiyacına hitap eder ve nihayetinde Me-Mania bu yolda onu harcamaya, Mima’nın ondan kaçtığı sahnede onu yakalayıp ona tecavüz etmeye çalışır.

Perfect Blue

Perfect Blue

 

 

Roland Barthes-Bir Aşk Kırıntısından Parçalar

Bruce Wink-Lacan’da Aşk

Slavoj Žižek- Kayıp Davaları Savunarak

Jacques Lacan, Seminar VII: The Ethics of Psychoanalysis, p. 209

 

(Visited 246 times, 1 visits today)

Last modified: Temmuz 18, 2023

Kapat
error: İçerik Korunmaktadır / Content is protected !!