Yazan: 7:51 pm
Kategori: Müzik, Sanat

Tahmini okuma süresi: 4 dakika

Demircan Demir’le Yeni Albümü “Tekrarı Yok” Üzerine

Demircan Demir - Tekrarı Yok

Şimdiyi yaşayan Demircan nasıldır? Neler hisseder, neler düşünür bunu öğrenmek isteriz. Nasılsın?

Çok değişiyorum ben. Sürekli değişen bir hayatım var. Tekrarı seven bir insan değilim. Albümde söylediğim gibi tekrarlara yer olmadığını düşündüğümden, hayatım da sürekli dönüşüyor. Geçen son birkaç yıl İzmir’deydim, daha yalnız ve sakin geçti. Yakın zamanda İstanbul’a geldiğimden beri daha kalabalık ve hareketli bir hayatım var. Bir şeyler üretiyorum, özetle iyiyim. 

Albümün hikayesi nedir? Adını nereden alıyor? Hayatın senin için albüme adını verdiğin şekilde akıyor oluşuyla, bunu albümünde yaşıyor oluşun bir senkronizasyon barındırıyor mu? Yoksa süreç bu şekilde ilerledi ve yaşarken farkediyorum dediğin bir durum mu?

Aslında ikisi de. Bir süre öncesine kadar Kuan’la başka bir şey yapıyorduk. İnsanlarla birlikte bir şey üretmenin yoluydu bu. Bu süreçle beraber benim şarkı yapma biçimim zaman içerisinde pişti. 

Kuan da benim bestelerimi ve özellikle coverladığım şarkıları güruh ile çalmak öndeydi. Şimdi ise farklı zamanlarda demlendiğimiz müzisyenlerle yapılmış bir çalışma ortaya çıktı. 

Beni dinleyen insanlarla, içsel dünyamı paylaşabileceğimi fark ettiğim bir albüm oldu. 

Bu albümünde farklı yaptığın ve bir önceki albümünden başka bir şeyler anlatan bir yanı olduğunu düşünüyor musun?

2 sene önce Vukuat ve Zuhurat isimli iki albüm yayınladım. Ama onlar albümden çok, farklı sesler barındıran bir kanal gibiler. 

Kuan içerisinde grup meşki hali vardı, müzik yaparken herkesin dahil olabildiği meditatif bir çalışmaydı. Tekrarı Yok albümü daha profesyonel bir çalışma oldu. Bu müzisyenlerle beraber üzerine çalışıp kayda girdiğimiz 9 şarkılık bir albüm. 

Müziğinden şifalanmış birisi olarak kalpten müzik yapanların titreşimleri bükerek insanlar üzerinde bir etki uyandırdığını düşünüyorum. Bence sen de bu insanlardan birisin. Yaptığın şeyi yaparken, ürettiğin şeye ulaşmak için nelerden besleniyorsun? 

Neredeyse hiç müzik dinlemem. Üretmek için boş olmak gerektiğini düşünüyorum. Başkalarının ürettiği şeyleri dağarcığımıza koyarken özgün bir şey üretmek gittikçe güçleşiyor. İçerisi onlarla dolarken kendi sesimizi duymamızın çok mümkün olmadığını düşünüyorum. 

Ben aslında boşluktan ve yalnızlıktan besleniyorum. Her şeyden bağımsız olduğumda içimden ne çıktığını gözlemleyen bir insanım. Hiç müzik dinlemediğimde içimden nasıl bir müzik çıktığıyla, hiç bilgi edinmediğimde evrenle, doğayla, insanla nasıl bağlantıya geçtiğimle ilgileniyorum. 

Motivasyonu kolay düşen bir insan değilim. Hayatta çaresi olmayan durumlar dışında olan bitenlerden kolay etkilenmiyorum. Rahmetli dedem çok üretken birisiydi. Atalarımdan geliyor belki de bu durum. Motivasyonum üretmek olduğu için kolay sarsılmıyorum, düştüğüm zamanlarda da bunu yaşamaya izin veriyorum. Hepsi geçtikten sonra toparlanıp üretmeye devam ediyorum. 

Albümün hazırlık süreci nasıldı? Ne kadar sürede paylaşmaya hazır olduğunu düşündün? 

Bazı şarkılar bir yere girdiğinde gelir. Söz ya da ezgi yazmadan gelirler. Albümün en eski şarkısı Yorgun, 7-8 sene önce Akyaka’da bir sarnıçta gelmişti. O sarnıca girdim ve söylemeye başladım. O sürecin sonrasındaki 4 sene kadar tutuklaştım, müzikle ilgilenemedim. Motosiklet tamir ettim, bağ bahçeyle ilgilendim, dağlarda gezdim. Fiziksel ve ruhsal olarak geri çekilip dinlendiğim bir süreç geçirdim. Bir sonra sonra enerjim dışarı açılmaya başladı. Son 2 senedir beste yapmaya başladım. İzmir’de arkadaşlarımla çalışmaya başladık. Orada derlediğim ve geçmişten seçtiğim şarkılarla çalıştık. Bu çalışmanın ardından paylaşmaya karar verdik. Albümün tamamını yayınlamadık. 4 şarkı yayınlandı, aralıklarla paylaşmaya devam edeceğim. 

Albümde sana eşlik eden sanatçılar da var. Başka bir sanatçıyla yaratım süreci nasıldı? Nasıl hissettirdi?

Ben yaklaşık 30 senedir babam da dahil olmak üzere birçok insanla müzik yapıyorum. Buna alışkımın ama daha sakin geçirdiğim dönemin ardından, İzmir’de bazı dostlarla meşk etmeye başladık ve o noktada tekrardan şarkılar üretmeye başladım. Mehmet Denizci ve Serhat Acarlı o dostlardan ikisiydi. 

Ardından yıllar sonra yaptığım ilk performansı gerçekleştirdim. Geçen Şeb-i Arus’da Konya’da, Devler Sarnıcı’ndaydı. Orada Fatih Koçer ile tanıştık. Aynı gün beraber konser verdik. Çok keyifli doğaçlama müzik yaptığımız bir akşam oldu. 

Bir süre sonra iletişim halinde olduğum Salih Korkut Peker de sürece dahil oldu. 

Aslı Bostancı ve Emre Esenlik ile beraber ettiğimiz meşklerden de güzel düzenlemeler çıkmaya başladı. Efsane Ece de sağ olsun bir şarkıda yer aldı.

Her biri farklı yollardan hayatıma katılan, kendine has sesleri, müzik algıları olan dostlardır. Şükür, iyi ki beraber çaldık. Hepimizin beraberce çaldığı performanslar organize etmeyi de düşünüyoruz. 

Albümde hangi enstrümanları icra ettiniz? Özellikle bulunmasını istediklerin var mıydı?

Şarkılarımı çalarken farklı enstrümanları kullanabiliyorum. Bir şarkıyı farklı bir enstrümanla çalabiliyorum. Bunun da ötesinde bir şarkı ortaya çıkarken bazı yerlerinde zihnimde duyduğum seslerle besliyorum. Bazen yanlış duyduğum da oluyor ve bu yoldan çıkıyorum. O duyumsayışı bekliyorum ve bunu takip ediyorum. Özellikli bir tercih şeklinde olmuyor. Albüm de bu şekilde gerçekleşti ve kaydedildi. Şarkıların bazı noktalarında bu müzisyen dostlarımdan kesitler duydum ve çok da yönlendirmeden onlardan çalmalarını istedim. Sağ olsunlar çok da güzel oldu.

Müzikle ilk tanıştığın andan şu ana kadar geçen süreci değerlendirdiğinde nasıl bir yolculuk yaptığını düşünüyorsun?

Müzikle ilk tanışmam babamın kulağıma ezan okumasıyla başlıyor. Babamdan bildiğim çoğu türküyle bu durum beslendi. Kendimi bildim bileli hayatımda müzik var. Ama bir enstrüman çalınıp müzik yapılabileceğini sanıyorum 13 yaşında fark ettim. Okulda öğretmenimin yönlendirmesiyle babamdan gördüğüm içimden geldiğinde savurduğum şarkıları başka bir şekilde yaşayabileceğimi o vesileyle gördüm. Hayatımdaki müzik evrim geçirdi. Ablamın gitarını elime alarak bir şeyler yapmaya çalıştım. 

Sinop’tan İzmir’e taşınmamızla müzik konusunda beslenebileceğim çok kanal doğdu. Müzikle ilgili duyduğum şeyleri hızlıca öğrenebilmek gibi bir becerim olduğunu gördüm. 16-20 yaş arası sürekli doğaçlama yaptığımı söyleyebilirim. Çok daha deneysel bir yol yürüdüm. 

Sokakta santuru ilk görüşümle Siya Siyabend ve Kara Güneş ile tanışmış oldum. Yanlarında bir gitar vardı. Oturdum, çalmaya başladım. Bir süre peşlerine takıldım ve santurla ilişkim çok gelişti. Santurcuya dönüştüm. Hepsi benden 10-15 yaş büyük insanlardı ve bütün sazları ben akord ediyordum. Bana Akord Demir diyorlardı. Bir süre onlarla çaldık. Kara Güneş’ten Özgür, Bizon Murat ve Hemo Ahmet’in şarkılarıyla hemhal olmaya başladım. Onların şarkı yapma biçimleriyle tanıştım. Çok kalabalık bir ekip içerisinde doğaçlama şarkı üretme deneyimini yaşadım. Bundan bir süre sonra Antalya’ya yerleştim ve kabuğuma çekildim. Sonrasında Kuan ortaya çıktı ve buradan sonrasını zaten biliyoruz. Böyle bir yoldu yürüdüğüm. 

Okulda öğretmenimin yönlendirmesi çok doğru bir zamanlamaydı. Spor hayatımın merkezindeyken hayatıma gitar girdi ve kendi yolumu buldum. Bende müziğin büyüsünü açtı.

 

Kendini unutmadan ettiğin dans, 

dans değil

Kendini unutmadan yaptığın müzik,

müzik değil..

Dans eden kişi olma, dans ol..

Müzik yapan olma, müzik ol..

(Visited 121 times, 2 visits today)

Last modified: Mart 25, 2024

Kapat
error: İçerik Korunmaktadır / Content is protected !!