Yazan: 5:11 pm
Kategori: Felsefe

Tahmini okuma süresi: 3 dakika

ERİL-DİŞİL

eril-dişil

Son bir yılda birkaç kere katıldığım Meryem’in (Suna) kamplarında en çok özümsediğim konu eril-dişil konusu oldu sanırım. Bütün evrenin eril-dişil enerjiler prensibinde dönedurduğunu algılamaya başladım.

Eril-dişil; yani aktif ve pasif, verici ve alıcı, yapan ve olan, hareketli ve durağan, dışa dönük ve içe dönük… Birbirine karşıt görünebilen bu ikilikler aslında bizleri mükemmel dengeye ulaştıracak anahtarlar. Yaşam, hareketi (eril) getirdiğinde buna; sakinliği ve yavaşlığı (dişil) getirdiğinde de buna uygun davranmak, kaderini* yaşamanın anahtarı gibi görünüyor. Kaderi kısacık tanımlamak gerekirse; küçük benliklerimiz, yani egolarımız araya girmeden, yaşamın doğal akışına uygun yaşamamız ve böylece de kendimizi gerçekleştirmemiz olarak ifade edebilirim. Buna uygun yaşamadığımızda ise kazalar* meydana geliyor ve kaderin akışkan yolundan sapıyoruz; hikâye çok basitleştirilmiş hâliyle bundan ibaret.

*Kader ve Kaza kavramlarına hâkim sayılmam; bu açıklamalar ise yine Meryem’in kamplarından bende kalanlardan çıktı. 

Hayat harekete geçmemizi, dışa dönük olmamızı icap ettirdiğinde durmaya; tam aksine yavaşlamaya, sindirmeye ihtiyaç duyduğumuzda hareket etmeye kalktığımızda kıçüstü oturuyoruz. Üstelik hayatı yekpare bir olguymuş gibi anlatıyorum ama bir tarafıyla öyle olmakla birlikte, bir yandan da her birimizin hayatının içinde bir sürü unsur barınıyor. Hayatta topyekûn eril, hareketli vs. olmak ya da tamamıyla dişil, alıcı konumuna yerleşmek gibi bir duruş sürdürmek çoğu zaman olası değil. Yakın ilişkiler, aile, dostlar, iş-güç-para-pul, hobiler, bedensel çalışmalar, yaratım süreçleri gibi birçok unsurdan oluşan hayatlarımızda, marifet hangisinde eril hangisinde dişil bir noktada olduğumuzu okuyup buna uygun yaşamaktan geçiyor.

Bugün, yaşadığım yakın ilişkide biraz frene basmam, oldurmaya çalışmamam icap ederken bedenimle çalışma konusunda daha aktif olmam gerekiyor olabilir; bir ay sonra ise ilişkime dair bir adım atma vakti gelebilir ve bu esnada diğer bazı başlıklarda yavaşlamam gerekiyordur belki. Bazen her şeyin (ya da birçok şeyin) topyekûn hızlanması ve komple eril vitese geçmek, bazen de iyice yavaşlamak, acil olmayan her şeyin yavaşladığı büyük dişil vitese geçmek de gerekebilir tabii…

Velhasıl sinyalleri dikkatle takip etmekte, akışı doğru okumakta fayda var; fakat heyhat! Bunun elle tutulur bir formülü yok. Belki birkaç ipucu: Kendinle bağlantıda olmak, hayat koşturmacasında kendini kaybetmemek, gözlemciyi her daim uyanık tutmak ve merkezinde kalmaya gayret etmek…

Böyle yazınca bütün bunlar çok karışık şeylermiş ve başa çıkmak mümkün değilmiş havası yaratıyor olsa da öyle değil. Yani çok basit olmadığı bir gerçek ama başa çıkma kısmı o kadar karışık olmayabilir. Hayatın içinde eril ve dişil yanlarımızla olan dansımızda bunun adını bu şekilde koymamıza ve madde madde eril-dişil dengesi çizelgesi falan oluşturmamıza gerek yok. Kendimizle ve yaşamın büyük aklıyla bağlantıda olabildiğimiz takdirde, olması gereken kendiliğinden açığa çıkıveriyor. Bu durumda ne zaman ve nerede atağa geçmemiz, ne zaman ve nerede daha durağan olmamız icap ettiğini içimizde bir yerde biliyoruz, ona göre adımlar atıyor/atmıyor ve böylece kaderimizi yaşayıveriyoruz.

Tabii bir de eril-dişil enerjilerin sağlıklı tezahürü konusu var. Yapma, yaratma, oldurma kapasitesimiz olan erilimizin, yakıp yıkma potansiyeli de olduğu gibi; içe dönük ve daha durağan olan dişilimizin dışarıya tamamen kapanmasıyla alıcılığını kaybetmesi mümkün olabiliyor. Cinsellik üzerinden örnek vermek gerekirse, sağlıklı bir penisin gereken yer ve zamanda ereksiyon olabilmesi, sağlıklı bir vajinanın ise ıslanabilmesi ve esneyebilmesi gerekir.

Ancak sürekli erekte olan eril enerji büyük sıkıntılara yol açabileceği gibi, alıcı olmayan bir dişil enerji ise birleşmeyi ve ortak yaratımı imkansız hâle getirecektir. Yani eril-dişil enerjiler bağlamında dengede durmak icap ettiği gibi, erili ve dişili kendi içinde de dengeli ve sağlıklı yaşamak büyük önem taşıyor. Uçlara gittiğimiz an merkezimizden uzaklaşıyor ve yukarıda da belirttiğim gibi kazalara kurban gidebiliyoruz. İşte hep denge, hep denge…

Eril ve dişilin, kadın ve erkek ile karıştırıldığına da dikkat çekmek istiyorum. Oysaki eril-dişil enerji, cinsiyetle ya da cinsellikle sınırlı değildir. Erilin bedensel tezahürü erkek, dişilin bedensel tezahürü kadın olmakla birlikte; cinsiyetimiz ya da cinsel yönelimimiz her ne olursa olsun sürekli olarak bu iki enerjiyle yoğrulmakta, dans etmekteyiz ve “doğal ve akışkan bir şekilde oluveren”in adımlarına ayak uydurduğumuzda, yani hayatta eril ve dişil enerjilerin dengesini yakaladığımızda ortaya şahane bir gösteri çıkıyor. O zaman dans!

Görsel: Mina Kocailik

(Visited 649 times, 1 visits today)

Last modified: Haziran 13, 2020

Kapat
error: İçerik Korunmaktadır / Content is protected !!