Yazan: 4:01 pm
Kategori: Edebiyat, Sanat

Tahmini okuma süresi: 3 dakika

ÖNEMLİ GÜNLER

önemli günler

ÖNEMLİ GÜNLER(ÖYKÜ)

“Dünyada hiçbir şeyden bahsetmeden yazı yazmak muhakkak kötüdür.”
Sait Faik Abasıyanık (Az Şekerli)

Yetişmeye çalışıyorum, daha uykudayken bile o kadar çok geç kalmış gibiyim ki. Önce yataktan kalkmadan telefonu alıyorum elime. Ben geç kalmaktayken insanların hayatlarından neler kaçırmışım diye baktım. Tahmin edilebilir manzaralar var, ekranı kapatıp doğruluyorum. Kendi ellerim dışında net gördüğüm hiçbir şeyin olmadığı bu anlardan bazı günler şikâyetçi olurum, bulanıklığa uyanmak yorucudur diye, bazı günler üzerine düşünmem bile.

Düşünmediğim günlerden birindeyim. Tuvalete gittikten sonra etrafı kendim için netleştirip kahvaltıya koştum. Koştum diyorum çünkü günün en sevdiğim öğünü yarı uykulu halde geçip gidiyor her sabah ve ben onu yakalamak istiyorum. Kahvaltımı – 2 dilim kepekli ekmek, beyaz peynir, son zamanlarda sıcak çikolata genelde ise bir bardak çay, bal, bazen haşlanmış yumurta, tercihen siyah zeytin – yerken telefona bildirim sesi geldi. Facebook hesabım geçmişte bugün paylaştıklarımı hatırlatıyor. Bir elimde ağzıma atmaya hazırladığım lokmam,
diğer elimde geçmişte bugünüm. Göz ucuyla bakıyorum paylaştığım şarkılara, izlediğim filmlere, gezdiğim yerde çektiğim fotoğrafıma ve altına gelen kalpli yorumlara. Yorum yapan isimleri nerden tanıdığımı hatırlamam birkaç dakikamı alıyor hatta.

Düşüncelerle dolu bir sabah, böyle planlamamıştım. Kahvaltıdan sonra yatağımı toplamaya gittim. Eski, çocukluktan kalma bir sıralama bu, her sabah aynı düzen, yoksa anne azarı yersin. Yatağımı toplamadığımı ve annemin bunu görüp bana nasıl söylendiğini hayal ediyorum. Hüzünlenmem için kimsenin ölmüş olmasına da ihtiyacım yok. O anda olmamam yeterli duygulanmam için. Mesela annemin bu huyunu özledim diyemem ama yine de hemen gözlerimin dolmasına engel olamıyorum. Bundan daha garip zamanlarda ağladığım da olmuştu. Bir listesini tutuyorum aklımda. Olmayacak zamanda olmayacak hallerde. Senede en az bir madde ekleniyor.

Şimdilik, uzun bir metrobüs yolculuğunun en bitmeyecekmiş gibi gelen zamanı, devlet dairesindeki asansörü bekleme anı, iş görüşmesi yapılırken konuşmanın ortası gibi yerler zirvelerini koruyorlar. Bildirim sesiyle tekrar telefonu aldım elime, ücretsiz yabancı dil öğrenme uygulamasından e-posta atmışlar, yüzde 35’e varan sınırlı yaz kampanyası fırsatlarını kaçırmayın diyor. Onu okurken saate gözüm takılıyor.

Bugün önemli bir gün, geç kalmamalıyım gideceğim yere, üstelik daha önce gitmediğim bir yer olunca çoğu şeyin yolunda gitmesi ihtimali daha da azalıyor sanki. Bildiğim yerlerde oluşabilecek sorunları, karşılaşacağım insanları, onlardan gelecek ve muhtemelen kafama takılacak tepkileri, mimikleri hesaplayabilirim. Fakat hiç bilmediğim bir yerde insan türlerinden hangisine denk geleceğime göre yaşanabilecekler çeşitlenir. Mesela ben aksilik olma ihtimalini hesaba katarak evden çıkma saatimi akşam yatmadan ayarlıyorum. Sonra sabah evden çıkış saatime, düşünmediğim başka olası bir aksilik hesabını da dâhil ederek akşam düşündüğüm saatten en az on beş dakika daha erken çıkmış oluyorum yola. Bu hesaba göre yine akşamdan hava durumunu, nasıl gideceğimi, neye binerek, nerede inip varsa nasıl bir yoldan yürüyerek ve hangi semtlerden geçerek gideceğimi, en sonunda da kaçta döneceğimi hesaplayarak hazırladığım kıyafetlerimi giyiyorum. Ki bu her dışarı çıktığımda tekrarladığım bir rutindir. Dünyamızın değişmez bir kuralı.

Başta ben de biraz yadırgamıştım, şimdi şimdi alışıyorum. Düzenimin değişmez bir parçası oldu bile. Her adımını hesaplayarak yürümek, o şarkılarda bahsedilen dinlendirici kliplerde geçen hüzünlü görselden çok farklıymış tabii. İnsan başta o hallere özenebilir. Tam o anlarda camdan dışarı uzatırım kafamı ya da güncel haberlere bakarım. Bir gün öncesine bile geri dönmeme gerek kalmaz gerçeği yakalamam için. Hemen o an karşımda, hemen o an aklımda, kalbimin en açmadığım kutusunda.

Dişlerimi fırçalayıp gözlerime rimel, dudağıma da tenimle birebir aynı, asla sürüldüğü belli olmayacak, sadece benim bilip içten gülümseyeceğim rujumu sürüyor akşamdan ördüğüm saçlarımı açıyorum. Bazen böyle zamanlarda rutinimi bozsa, ayarladığım hazırlanma süremi yavaşlatacak bile olsa telefonumdan müzik açarım. Damon Albarn’ın sesini duymak mesela, her daim iyi gelir. Solo albümünden Mr.Tembo. Bu şarkıyı bir file yazmış olduğu bilgisiyle her seferinde gülümserim. Ya da dışarı çıkmaya hazırlanırken belki biraz Terry Callier, sokağın gürültüsünden önce yatıştırıcı göreviyle sesini duyurabilir.

Belirlediğim hazırlık süresini müziğin ritmine uydurarak devam ediyorum. Boy aynasının karşısında durup derin bir nefes veriyorum. Son kez kendimi baştan aşağı süzüyorum, her şey normal. Normalim. Sokağın gündüzüne, gecesine hazırım, en azından dışardan öyle görünüyorum ki bu şimdilik yeter. Sırt çantamdan anahtarımı çıkarıp kapı kilidine takıyorum. Eve son bir kez baktıktan sonra kapıyı kapatıp kilitliyorum. Asansör var ama ben korkuyorum, hem böyle mühim bir günde asansöre binerek aşağı inerim diye de planlamamışken riske gerek yok. Sokak kapısının önüne gelip duruyorum ve yansıyan yüzümle göz göze geliyoruz. Çok uzun zaman olmuştu kendime bakmayalı. Bu sefer tamam diyor gözlerim. Yansıyan yüzümden çevirip yüzünü, sokağa karışan herkese bakıyor. Son bir iki soru daha zihnimde dönüp dolaşıyor tam o anda. Sessizce kütüphanede kimseyi rahatsız etmek istemeyen öğrenci gibi değil, kulağının arkasına kadar yanaşıp seni kışkırtmak için konuşan düşmanın gibi fısıldıyor. Ama bugün önemli bir gün.

(Visited 37 times, 1 visits today)

Last modified: Haziran 15, 2020

Kapat
error: İçerik Korunmaktadır / Content is protected !!