Yazan: 4:54 pm
Kategori: Edebiyat, Sanat

Tahmini okuma süresi: < 1 dakika

İlk Kırıntı

kırıntı

Gecenin yarısı gibiydi, her zaman geçtiğim karanlık bir köşeden geçecektim, köşedeki sokak lambası çalışmıyordu. Yaklaştıkça o karanlığın ürperten soğukluğunu parmak uçlarıma kadar hissediyordum, hafif koşar adımlarla ilerlemeye başladım. Eteğimi elimle hafifçe sıkıştırmış hızlıca ilerliyordum, kendi nefesimi duyuyor, korkuyordum.

Peki neden korkuyordum?

Bu köşeden her geçişimde aynı korku, aynı endişe, bir şey olmuş olmalı diye düşünürken, arkadan bir ses;

Pardon! Bakar mısınız? 

Yavaşladım, arkama bakamadım.

Bu sizin olmalı!

O an durdum ve döndüm.

Karanlık çok karanlık bir yüz, arkasından gelen sokak lambasının ışığı yüzünü görmemi iyice engelliyordu. 

Elimle sıkıştırdığım eteğimi bıraktım, bir an eteğime doğru baktım. Eteğim kırışmış, onlarca çizgi vardı. Kafamı kaldırdığımda, arkamda beni takip eden yüzü artık asla tanıyamayacağımı anladım. 

Çocukluğumdan beri eteğimde topladığım kırıntıların, arkamda bıraktığım parçasıydı sanki. 

Hangi anımdan kırılıp ayrılan parçaydı? Benim anım mıydı kucakladığım, yoksa başkasının mı? 

Yoksa defalarca kez yerden topladığım parçalarım mıydı? 

İsteyerek mi bırakmıştım o kırıntıyı, yolumu kaybetmemek için miydi sahi? Geri dönmeyi mi düşünmüştüm?

Kırıntıydı o,

ya toplamam gereken ya da bıraktığım.

(Visited 42 times, 1 visits today)

Last modified: Haziran 18, 2020

Kapat
error: İçerik Korunmaktadır / Content is protected !!