Türkiye’de ARKAS olmak
Arkas Holding’in Alsancak’ta yer alan sanat merkezi İzmir’in belki de en önemli sanat merkezidir. Fransız Fahri Konsolosluk binasının restore edilerek halkın ziyaretine açıldığı bu tarihi binada şimdiye kadar pek çok değerli sergi gerçekleşti. Geçtiğimiz yıl ise Arkas Sanat Urla merkezi hizmete girdi. Buradaki daimi sergiyi ziyaret etme fırsatımız oldu.
İmparatorların, ruhban sınıfının, soyluların ve en son burjuvanın sözde sanatı desteklediği, esasında ise iktidarlarının meşruiyetini sağlamak için “sanat”ı araç olarak kullandıkları bilinen bir gerçek. Artı değere el koyanların kefaret olarak ödedikleri “seçkinlerin sanatı”, bu koleksiyonda kendisini yoğun şekilde hissettirdi.
Bunca itibarlı sanatçıya ait bunca “pahalı” eserin ücretsiz şekilde ziyarete sunulması elbette ilk bakışta büyük bir nezaket olarak algılanıyor. Arkas Holding’in kurulduğu şehirde kıymetli sanat eserlerini ücretsiz şekilde halkla buluşturması teknik olarak önemli bir vefa örneği. Ancak Arkas Sanat Urla binasının bulunduğu yerin Urla’nın en lüks konutlarının arasında bulunması, arabası olmayanların ulaşmasının mümkün olmaması ve koleksiyonun içeriği ile sunuluş şekli hep birlikte değerlendirildiğinde net bir burjuva anlayışı kendini gösteriyor.
Rönesansta Avrupa burjuvasının sanatı saygınlık satın alma aracı olarak görmesine benzer şekilde, İzmir burjuvası da -belki azınlık mensubiyetinin yarattığı dezavantajı da ortadan kaldırma isteğiyle- kendisini halka kabul ettirebilmek için sanatı araç olarak kullanmak istemiş gibi görülüyor.
Son tahlilde benim nankör bir vatandaş olarak bu satırları yazabilmeme olanak sağlayan Arkas Sanat’ın sunduğu hizmet öyle ya da böyle kesinlikle kıymetlidir. Sınıfsal tutum eleştirisi bir yana, sanatın ulaşılabilir olmasına uğraşan her kuruluş değerlidir. Sanat hiç bir zaman tam olarak zaptedilemez. Ve evet, burjuvanın gösterişini sanatla yapanı daha makbul olandır. Yine de burjuva burjuvadır.
Urla Koleksiyonu
Buyrunuz salonda birlikte yürüyelim. Öncelikle koleksiyonun sanat ve ticaret ilişkisi üzerine düşündüren sesli anlatımları oldukça başarılı.
Muazzam tablolarla ve heykellerle başlayan koleksiyon, üst kata çıkınca ruhban sınıfının, soyluların ve bilumum egemen sınıfın duvar halıları, tören zırhları ve özel tasarım silahları gibi pahalı oyuncaklarıyla devam ediyor. Son olarak ise Roma imparatorlarının büstleri ve meşhur tapınakların temsilleriyle bitiyor.
Koleksiyonun seyri aşağıdan yukarıya/yukarıdan aşağıya sınıf ayrımının ve sanatın güce/paraya hizmetinin bir özeti şeklinde olmuş. Alt katta kendisini soylulara, burjuvaya yahut sanat tüccarlarına kanıtlamaya çalışan ve çoğunlukla kazandığı burslarla dönemin sanat başkenti Paris’e okumaya giden ressam ve heykeltraşların eserleri yer alıyor. Buradaki sanatçıların kendilerini bu çevrelere kabul ettirebildiği oranda büyük sanatçı olduğu görülüyor. ( Elbette burada eserleri olan sanatçılar yalnızca sanat piyasasının edilgen bireyleri değillerdir. Elbette çoğu sanatçı sanat borsasının işleyiş kurallarının dışında özgür alanlar yaratma uğraşında olmuştur.)
Üst katta ise sanatın dinî veya siyasi iktidar propagandası olarak kullanıldığı ve soyluların savaş enstrümanlarının da sanatçıların elinden geçtiği görülüyor. Öyle ya, üst sınıftakiler için sanat bir propaganda yahut savaş aracıdır.
Sanat eserleri sahiden enfes işler olsa da eserlerin hemen hepsi sanatın paraya yahut güce/itibara hizmet eden örneklerini temsil ediyor. Belki silah zoruyla yapılan savaş ekipmanlarının aynı zamanda birer sanat eseri olması ise bu durumun en trajikomik halini yansıtıyor.
Sanata Dair
Ziyaret sonunda zihnimde canlanan cümle şu olmuştu:
“ Sanat bundan ibaret olamaz! “
Sanat yalnızca sanat için yapılabilir, sanat elbette toplum için de yapılabilir ancak sanat kesinlikle özgürse var olabilir.
Güç sahibi, iktidar sahibi, para sahibi yahut inanç otoritesi olan kişi veya kurumların siparişi üzerine yaratılan eserlere sanat eseri mi yoksa zanaat ürünü mü demek gerekir diye akla nahoş sorular düşüyor.
Herhangi bir “güzel” sanatın erbabı değilim. Sanat eleştirmeni de değilim. Bir eserin sanat eseri olup olmadığını belirlemeye çalışma yahut sanatçıların sanatçılığını tartışma hadsizliğine de girişmek niyetinde değilim. “Sıradan” bir bireyim. Lakin sanatı yaşamın sebebi, sonucu ve dahi bizzat kendisi olarak hissedecek kadar tutkunuyum. Sanatın tanrısallığın insana düşmüş payı olduğuna inananlardanım. Her bir eylemiyle sonsuzu değiştirdiğinin farkında olan herkesin de sanatçı olduğu düşüncesindeyim. Sanatın sosyo politik konumu hakkında söz söyleme hakkına sahip olmak içinse sanatçı olmaya dahi gerek olmadığı kanaatindeyim.
Sanatın elitlerin ve egemenlerin itibar ticaretinden bağımsızlaşabildiğine şahit olduğum anlar için kendimi şanslı hissettim. Tanıştığım ve karıştığım sanatçıları hatırlayıp şükran duydum. Sanat elbette salonlara sığabilecek gibi değildir. Bağımsız sanatçılara selam olsun.
Sanatı en çok sokağa yakıştıranlar beni anlayacaklardır.
Muhabbet ile ..
aytekin aktaş baskasanat burjuva itibar sanat
Last modified: Mayıs 29, 2022