Yazan: 2:51 pm
Kategori: Sağlık

Tahmini okuma süresi: 3 dakika

Normal Olmayan Bu Dönemde Normal Olmamak da Pekala Normaldir

Normal Olmayan Bu Dönemde Normal Olmamak da Pekala Normaldir
Normal Olmayan Bu Dönemde Normal Olmamak da Pekala Normaldir
Normal

Coronavirüs pandemisinin ruh sağlığımız üzerine olan etkisiyle ilgili bir yazı yazmam istendiğinde; önce bu yazıyı bir psikiyatrist olarak yazmalıyım diye düşündüm. Coronavirüsün anksiyeteyi nasıl arttırabileceğini, bu dönem depresif şikayetlerimizin başlayabileceğini ve bununla nasıl mücadele edebileceğimizi açıklamam gerektiğini düşünüyordum. Fakat sonra -belki de kendince en önemli şeyin anlaşılmak olduğunu düşünen birisi olduğum için- herkesin ortak bir duygu bulabileceği, kendini anlaşılmış hissedebileceği şeyleri yazmaya, kendimden bir parça ortaya koymaya karar verdim. O nedenle bu yazı; bir sağlık çalışanının değil, pandemi döneminde ruhu yorulan bir bireyin yazısıdır.  

Mart ayından beri Türkiye’de de yaşanmaya başlayan COVID-19 salgın sürecinin, hayatımızın tüm normlarını değiştirdiğini söyleyebilirim sanırım. Ekonomik, siyasal ve sosyal tüm ilişkileri etkileyen bu salgının belki de benim için en yorucu kısmı; birçok duyguyu bir arada yaşamanın verdiği ruh karmaşası idi. Evet, ruh karmaşası. 

Salgın canları yitirdikçe; kendime ya da sevdiklerime bir şey olacağı korkusu başladı. Bu korku ki; düşündükçe nabzımı hızlandıran, kalp atışlarımı fazlaca hissettiren, nefesimi daraltan, içimde belli belirsiz bir iç sıkıntısı yaratan. Özellikle yaşlı ve çocuk popülasyonda daha riskli seyreden bu virüsün, belki de benim aracılığımla birine bulaşması ve o kişiyi hayattan koparma ihtimalini düşündükçe; neden içimin bu kadar sıkıldığını, kalbimin varlığını hissettirdiğini anlayabiliyorum. Evvela bu korkuydu zaten, hayatımın tüm normallerini değiştiren. Bizleri evlerimize kapatan. Dört duvar arasında sıkışmış, özgürlükleri elinden alınmış, doğadan koparılıp kafese konulan papağanlar gibi hissettiren. 

Normal olmayan günler, haftalar ve hatta aylar geçti.

Sevdiklerimi, canlarımı göremez; görsem de sarılamaz, dokunamaz oldum. Eve kapanmanın vermiş olduğu sıkışmışlık hissi, sevdiklerime dokunamamanın, görememenin verdiği özlemle birleşti. Hop, öfke! Bu sıkışmışlık ve özlem; dolup dolup taşan bir öfke yarattı içimde. Tüm insanlığa ve sisteme olan halihazırda birikmiş olan öfkemin üzerine; bu da eklenince, yönlendirmekte zorlandığım bu öfkeyle ne yapacağımı bilemedim. Kumanda ile bile kavga edebilecek kadar öfkeli olmak, pekala ruhuma iyi gelmedi.

Haftalar ilerledikçe -her şeye olduğu gibi- bu duruma da alışmaya başladım. Evde olmaya, sevdiklerimi görüntülü konuşabileceğim mecralarda görmeye alıştım. Ben alıştıkça, kötü hisler durur mu? Yerine yenileri geldi. Ne yaparsam yapayım bu süreç hiç bitmeyecek, hiç geçmeyecek hissi çöreklendi içime. Hiç bir şey yapamıyor olmanın verdiği çaresizlik, geleceğe dair olan ümitsizlik… Çaresizlik ve ümitsizlik de pekala ruhuma iyi gelmedi. 

Tüm bu korku, özlem ve öfke; bahsettiğim ruh karmaşasını yarattı. Herkesin biraz da olsa karıştığını, yorulduğunu hissedebiliyorum. Ve bitsin artık bu kötücül hisler dediğinizi de duyar gibi oluyorum. Sanırım, insan olarak kötü şeyler hissetmeye, kötü zamanlar geçirmeye tahammülümüz yok. Bir an önce geçsin istiyoruz, bitsin ki bu duygular da gitsin. Korku, kaygı, özlem, öfke, hüzün hoşumuza giden duygular değil elbet. Fakat bu her şeyi başlatan korku ne yaptı biliyor musunuz? Hepimizi evde tuttu, hepimize özgürlüğümüzün ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

Özgürlüğü elinden alınan herkesi, yürekten selamlattı bir kez daha. Biz evde durdukça, sosyal teması azalttıkça hiç tanımadığımız insanların hayatını kurtardık. Hepimiz hayat kurtardık.  Sevdiklerimizi görmenin, sarılmanın, dokunmanın önemini anladık. Hep birlikte oturabilmenin, canlı canlı sohbet edebilmenin ne kadar da kıymetli olduğunu tekrar hissettik iliklerimize kadar. Birbirimize muhtaç olduğumuzu, sevginin ve birlikteliğin kutsallığını kavradık yeniden. 

Tatmak istemediğim tüm bu hisler, yaşarken ne kadar zor olsa da; beni bana daha iyi tanıttı. Tüm zayıflıklarımı, ne kadar güçsüz olabileceğimi -ve bunların ne kadar normal olduğunu- gösterdi. Hayat yolculuğumun varış noktasının; kendimi gerçekleştirmek, potansiyelimi fark etmek, varlığımı yaşatmak, kendimi tanımak olduğuna inanan biriyim. Bundan ötürü olsa gerek; daha önce benzeri olmayan bu süreci yaşamak bana çok şey öğretti. Ruhumu yoran bu duygular aslında bir yandan ruhumu da besledi. Ruhumun beslenmesi; -çok sevdiğim birinin söylediği gibi- umutsuz olmaya hakkım olmadığını gösterdi. Tekrar. 

Kendimden çıkacak olursam, bu yazıyı okuyanlara naçizane tavsiyem; normal olmayan bu dönemde -normal de ne demekse- normal olmamak da pekala normaldir. Kendinizden beklentiniz normale dönmek; eskisi gibi olmak, eskisi gibi okumak, eskisi gibi üretmek, hissetmek, yazmaksa bu süreç biraz daha zor olabilir. Ruhunuzu beslemeye çalışmalı, iyi hissettiren anları tekrar tekrar yaşatmalısınız. Duygularla savaşmak yerine duyguyu doğuran düşünceyi bulmayı, duygularınızı tanımlamayı ve düşünceyle, düşünerek savaşmanızı öneririm. Tüm bu kötü hislerin, benliğinizi ele geçirdiğini hissettiğiniz ve mücadele etmekte zorlandığınız zamanlarda aşağıya bırakacağım linkteki nefes ve kas gevşeme egzersizlerini yaparak ruhsal krize müdahale edebilir, sonrasında oldukça özgün olduğunu düşündüğüm bireysel mücadelenizi verebilirsiniz. 

Dr. Erhan Ertekin’nin nefes ve kas gevşeme egzersiz videosu, yaşamın yegane göstergesi nefes’i düzenlemeye yardımcı olacaktır. Buradan ulaşabilirsiniz.

Unutmadan… Eğer bu yazıda biraz olsun kendinizi bulduysanız; yalnız değilsiniz! 

Mesafelerin ve özlemin aşk’a; korkunun, öfkenin, hüznün de hayata dahil olduğunu kabulleniniz. 

Sağlıcakla…

(Visited 289 times, 1 visits today)

Last modified: Ocak 14, 2023

Kapat
error: İçerik Korunmaktadır / Content is protected !!