Rüzgarla Düşen Meyveler (Öykü)
Cemil
Denizin derinliklerinde yine aynı balığı takip ettiğini hissettiği an, sık sık gördüğü rüyayı tekrar anımsadı. O an, balık kadar kıvrak, balık kadar balıktı tüm hissiyle… Her ne arıyorsa cevabı o balıktaydı. Balık hızlandı. Bu onun için rüyanın bitmeye yakın olduğunu gösteriyordu. Ama rüya bitmedi. Balıkla birlikte birden, uçurumdan düştüklerini anladığında olacaklara dair en ufak bir fikri yoktu. Yere çakılmadan hemen önce balığa baktı. Takip ettiği balık uçmaya başlamış, ansızın kanatları çıkıvermiş bir kuş gibi süzülmeye başlamıştı. Balığa tekrar bakınca her ne kadar uçabiliyor olsa da su olmazsa balığın öleceğini gördü. Bu balık her şeyden önce onun için yaşamalıydı. Önce birkaç ağaca çarptı. Hızlıca yere çarpacakken aniden duyduğu sesle uykusundan uyandı.
Süleyman Dede
Son zamanlardaki haline anlam vermek mümkün değildi. Suskunluğu çocukluğuna dayansa da son zamanlardaki tek kelime etmeyişi ev ahalisini korkutmaya başlamıştı. Süleyman Dede, günler önce üst kat kiracısı Cemil’in koşarak evine girmesinden hemen sonra bazı şeyleri anlamaya başlamıştı. Önce Cemil’in adını ağzına almış daha sonra saatlerce üst kattaki kiracısının ismini hatırlamaya çabalamıştı. Tek başına bu durumu çözemeyince gelinini çağırmış, gelini gelince de onun da adını unutmuş ve ne diyeceğini bilememişti.
İşte o günden sonra ağzından çıkan her kelimeyi unutacağına inanarak tek kelime etmemeye başlamıştı. Zamanla unuttuğu tek şeyin kelimeler olmadığını anladı. Geçmişindeki sesleri, görüntüleri de unutmaya başlamıştı. Daha fazla yok olmamak için var olan kelimelerini her gün tekrarlıyor, kendini güvende hissettiği tek yer olan cam kenarından hiç ayrılmayarak olanları düşünüyordu. Sadece bir kere kullanacağını düşünüp son ana kadar kelimelerini saklıyordu. Bugüne kadar kaç kelime unuttuğunu bilmediğinden herkesi dinlemeye başlamıştı. Bu çabası sonucu kulakları eskisinden çok daha iyi duyuyordu. Üst kattaki kiracısının bile her adımını, sesini duymaya başlamıştı…
Gecenin o saatinde cam kenarında rüzgârı dinleyen Süleyman Dede ilk başta hiçbir ses duyamamıştı.
Cemil
Uyandığında can çekişen kendi miydi balığı mı bir an bilemedi Cemil. Uyandığı ses onun tüm korkularını içinde barındıran bir sesti. Birkaç gecedir belli saatlerde onu uyandıran sesi, önceki sabah çatının oluklarına bakınca anlamıştı. Olukta bir pet bardak her nasıl olduysa takılmıştı. Rüzgâr bir o yana bir bu yana savursa da bir türlü oluktan düşmüyordu. Kendi imkânını kullanarak kovalarca su döktü. Pet bardak, yerinden dahi hareket etmedi. Bu çabası tüm öğleden sonrasını almış ve olduğu yerde uyuya kalmıştı. Zaten bu uyku sonunda o rüyayı tekrar görmüş ve onu rüyadan yine o pet bardağın sesi uyandırmıştı.
Yapabileceklerini düşünmeye başlamışken bilinç akışı onu neden bu çatı katına taşındığına gelmişti bile. Bu durumu düşünmeye başladığı an ağlamaya başladı. Çünkü asla unutamayacağı o ses, onu buralara getirmişti.
Süleyman Dede
Herkesin uykuda olduğuna emin olunca yerinden kalktı. Kendi evinde dahi kimseyle karşılaşmayı istemeyecek haldeydi. İçinde tarif edemediği bir acıyı hissediyor, unutmak istediği bir anı hatırlar gibi oluyordu. Hatırlaması gereken şeyleri seçemiyordu. Kelimeleri hatırlamaya çalıştıkça, unutmak istediği kareler gözünün önüne geliyordu. Mutfağa geçmek için holün ışığını yaktı.
Cemil
Yıllarca Tanrı’nın toprağa yakın olduğunu düşünürdü. Toprağa yakın yaşayabilmek için bahçe katlarında yaşadı. Kimi küçük, kimi pis, kimi bakımsız olan bahçe katlarında… Onun için fark eden bir şey yoktu. Toprağa yakın olmak ona yetiyordu. Ne kadar toprağa yakın olursa o kadar huzurlu olacağını düşünmüştü hep. Ta ki aylar önceki o geceye kadar… Çünkü gecenin bilmediği bir saatinde duyduğu çığlıkla yerinden sıçramıştı. Kulakları duyuyor ama hiçbir şey göremiyordu.
O an her ne yaşanıyorsa ilk başta idrak edemedi. Duyduğu sesin hayatını değiştireceğini bilmeden öylece durdu. Önce bir adamın bağırışlarını, sonra bir kadının imdat çığlıklarını en sonunda yıkılan dökülen onca şeyin sesi Cemil’i kendine getirmeye ve korkutmaya yetmişti. Aniden herkes, her şey susmuştu. Bu suskunluğu bozan ses, yine bir kadının çığlıkları olmuş, birisinin yere sertçe düşmesi olayların bitmeye yakın olduğunu göstermişti. Çünkü sesler azalmaya sadece kimden geldiği belirsiz olan hırıltılar yükselmeye başlamıştı.
Cemil ne yapacağını bilemeden öylece kalmıştı. Bu çiftle ara sıra kapı önünde denk gelir selam verirdi. Şimdi ise ne kadını ne adamın yüzünü hatırlayamıyordu. Daha sonra asla unutamayacağı bir yüz olacağını bilmeden öylece durdu. Gecenin o saatinde diğer dairelerin kapıya vurmasından cesaret alıp o da kapıya çıkmıştı. Adam elinde kanlı bıçakla kapıyı açıp öylece yere çökünce eve akınlar başlamış ve Cemil de hem meraktan hem de vicdandan kendini evin içinde bulmuştu.
Kesilmedik yeri kalmayan kadını görmesiyle hayatının değişmesi bir olmuştu. Uzun süre kendine gelememişti. Onu tanıyan herkesten kaçmaya başlamış, sokakta insanların gözlerine bakmaya çekinmişti. Sanki herkesin bildiği bir cinayeti o işlemiş de, bir an göz göze gelse onu suçlayacaklarmış hissiyle aylarını geçirmişti. Evini değiştirmiş, o semtten uzaklara taşınmış ama kendi üstünde birilerinin oturması, yürümesi, koşması onun uyuyamaması, kendinden geçmesi için yetiyordu. En sonunda bu katı çatına taşınmakta çözümü bulmuştu. Zaman zaman çatı da yürüyen kargalar olsa da eskisine göre geceleri az da olsa uyumaya başlamıştı. Ta ki her nasıl olduysa olukta duran pet bardağın hareket etmesinden uyanana kadar.
Şimdi yatağında öylece oturmuş, tüm olanları düşünmeye başlamış ve kaç zamandır sadece ekmek almak dışında dışarı çıkmadığını düşünüyordu. Günler önceki vapur yolculuğunda olanları hiçbir zaman unutamayacağına emindi. Vapurdan indiğinde istemsizce bir kadınla göz göze gelmişti. Nereden olduğunu bilmese de o gözleri bir yerden anımsamıştı. Ama bu anımsamanın verdiği rahatsızlıktan dolayı hemen başını başka yöne çevirmiş yoluna devam etmiş, sokağın kalabalığına girince o kalabalıkta başka bir kadının kolları dikkatini çekmiş ve aynı anımsamanın rahatsızlığıyla başını önüne alıp hızlı adımlarla yürümeye devam etmişti.
Dakikalar sonra farklı bir sokakta biriyle çarpışmış bir an başını kaldırmaya çekinmişti. Ama istemsizce başını kaldırınca karşısında bir erkek görmüş ve bir an rahatlamıştı. Tam özür dileyecekken adamın burnu dikkatini çekmiş ve aynı his tekrar baş göstermişti. Özür dilemeden hızlıca uzaklaşıp bir ara sokakta kuytu bir köşede duraksayıp olanları düşünmeye başlamıştı.
Gördüklerine hem anlam veremiyor hem de anlamını bulmaktan korkuyordu. Ne kadar zaman öylece kaldığının farkında değildi. Bildiği tek şey, gördüklerini toplasa bir insan elde edeceğiydi. Bu insanın kim olabileceğini tahmin etmeye başlamasıyla, o geceden sonra unutmaya çalıştığı o yüzü görmesi bir oldu. Kalabalığın içinde o kadının her bir parçasını bambaşka insanlarda görmüştü. Kendini güvende hissettiği tek yer olan çatı katındaki evine girdiği an öylece yığılıp kaldı. Dakikalarca ağladı ve kapının eşiğine yığılıp kaldı. Kendine geldiğinden beri o evden sadece ekmek almak için çıktı.
Cemil- Süleyman Dede
Holün ansızın yanan ışığı ile tüm düşüncelerinden sıyrılmıştı. Alt katta birilerinin uyumadığını anlamış, istemsizce hem ürkmüştü hem de düşüncelerinden uzaklaştığı için mutlu olmuştu. Az Sonra dinen bir rüzgâr gibi önce tedirginliği dindi sonra da korkuları. Balığına bakmak için yatağından çıktı. Son günlerde balığının hali de Cemil’den farksızdı. Günlerce balığı hareket etmiyor sonra ansızın hareket etmeye başlıyordu. Verdiği yemlerden tek bir tanesini yemek için uğraşmıyordu. Sanki olacakların yasını kendince tutmaya başlamıştı bile. Belki de olanlar için o da kendini suçluyordu… Tekrar uyuyamayacağını anlayan Cemil, pet bardağın bir o yana bir bu yana hareketini dinleye dinleye öylece bekledi. Her ne olduysa bir an nefes almakta güçlük çekti ve temiz hava alabilmek için terasa çıktı.
Aynı anda alt katta ki Süleyman Dede içinde nefes almak güçleşti ve mutfaktan hızlıca geçerek cam kenarına oturup camı açtı. Bir an öyle bir hal aldı ki hem Cemil için hem de Süleyman Dede için her şey durdu. Cemil yeryüzünde son bir kaç damla hava kaldığı hissine kapıldı. Süleyman Dede için nefes almak zorlaştı. Var olan sessizlik öyle bir korkuttu ki onu oracıkta yere yığıldı.
İşte o an bir üst kattaki olukta duran pet bardağın hareketini duymaya başladı. Duyduğu son şey bu oldu ve yavaş yavaş dinen rüzgâr gibi hiç acele etmeden dakikalarca belki de saatlerce ölmeyi bekledi. Cemil ani bir rüzgâr hissetti. Bu rüzgâr hayatı boyunca alacağı tüm nefesleri bir seferde getirmiş gibiydi. Alabildiği kadar nefes aldı. Geleceğinden nefesler aldı. Kendine gelmeye başlaması ile pet bardağın hareket etmesi bir olmuştu. Kaybedecek hiçbir şeyi yoktu. Mademki uykusunu bozan alelade bir pet bardaktı onu gidip alabileceği ve yere atabileceği fikrine kapıldı. Terastan çatıya doğru çıktı. Pet bardağa yaklaştıkça hareket ettiğini daha iyi gördü. Ama fark etmese de hiçbir ses duymamaya başlamıştı.
Süleyman Dede seslenmek istedi. Tüm gücüyle yardım çağırmak istedi ama hangi kelimeyi kullanması gerektiğini bir türlü hatırlayamadı. Birkaç bir şey mırıldandı ama kendi sesini bile duyamadı. Bunun aksine ölüm anı yaklaştıkça evrendeki tüm sesler kulağına çalınmaya başladı. Kendi de mırıldanmaya devam etti. Kendisi bile konuştuğuna emin olamıyordu. Durup dinlemeye başladı. Rüzgârı, yoldan geçen arabaları, halen açık olan televizyonları, uyuyamayan bebekleri, hayvanları, bitkileri ve en sonunda da çatıdaki olukta duran kiracısının nefesini…
Süleyman Dede-Cemil
Süleyman Dede’nin gözleri bulanıklaşmaya başladı. Gözleri tam kapanacakken pencereden aşağı düşen bir şey görür gibi oldu. Düşen şey hem bir pet bardak kadar küçük bir şey hem de bir insan kadar büyük bir şeymiş gibi gözüktü gözüne. Sesler azalmaya başladı. Kimseyi duyamaz oldu. Gözleri kapalı olsa da bilinci karanlık bir kuyudaymış gibi canlıydı. Her şey yavaş yavaş dindi. Ne kendi ölümüne ne de Cemil’in ölümüne emin olamadan öylece kalakaldı o kuyuda…
edebiyat öykü rüzgarla düşen meyveler
Last modified: Mayıs 19, 2020