Emrullah Kaçmaz’ın Yol’da fotoğraf serisi
Bir yük oldu kalbim, yerin ve göğün sonsuz akışına.. yürüyen bir ağaçtım ben soluğunu durup seyre varınca duyan.. ayakkabılarımı yırttım çakırdikenlerinde, yazdım bir süre, sonra sonra unuttum, temâşâya varmadan önceki son durakta kaybetmişim sesli harfleri. şimdi anlıyorum. ve ağaçlara inanıyorum.
feyizli hikaye sahibi on numara nutuk çekecek biri değilim..
zaten görmüyorsanız sokamam ya gözünüze.
tek odalarda sağır olunca anlarsınız.
çünkü görmeyen, duymakla görmeye başlar,
ne yazık ki sesler kesilebilir.
işler yolunda giderken nerede olmuşsak artık.
kesinlikle politika içermez..
çünkü dediklerimin değişkenliği,
duymak istediklerinizle uzaktan yakından ilgisi olmaz. pek çok.
sevme-anlama-yorma becerilerinizin hangi alanlarda boy gösterdiği,
arzulanmış nesnenin kıyasıyla mümkünse,
yoksunuzdur.yaşamdan.
gerçek bir ağacın uzayan ve sertleşen dallarına, tutunmuşluk hatırasını
kimsenin görememesi ve görenin de ordan uzakta olması.
hayret&yankı.
aslında kişinin kendiyle uzlaşması ve yalnızlığını yadsıyamayacağı ile ilgili bir tutum.
bak ben istemiyorum ama sen de benim gibi..
dur bi.
ve hayatın bir yaş diliminden daha hızlı yaşlandıran ve ölümleşmiş,
görülebilir ama dokunulamaz şeyleri.
simgesel bir gerçekliğin kökleri.
bir teoriden daha fazlası. ki denenmiş ve sürdürülebilir olunması.
olmak, var olanla eşlendiğinde imlenebilir.
içimde bir ağaç.sevgili ağaç
çocukluk, kitap ve salıncak düşmanı apartman gözleyiciler.
yeşilmişik.hayır testere grisi.
ertesi sabah biraz yükseğe çıkılan duvar.
sonra nedense mezapotamya..bahardan değil.biliyorum.boyundan hiç değil.
yoksa nasıl susar bir çarpık ayaklı
bakmasını henüz bilmemiş, incire
içilecek ve yunan tragedyalarının sarhoşluğuyla.
binlerce yığın kemik, saraylar ve günbatımları.
sahi ekseriyet ne demek!
dur bu savaş demek
marmara bir kol uzunluğunda, hele ki köprüyü geçerseniz.
paşa göreceksiniz ama bey diyen de var.
hepimiz istanbulluyuz, öyledir efenim.
kışlar, kürekler ve yokuşlar.
sevişmenin ve duyarsızlaşmanın soğuk yüzü.
attığımız her kırbaç kana susatır.hele ki kansızlık varsa.
sirkeden başkasını tatmadığınız şaraplar da vardır ve bunlar açıktır.
rengi ve lümpenliği..yoksa korkarsınız damıtılmamış bir acıdan.
şiir.
hiç duyulmayanından ama bir martı kadar arayışlı
boğazınız hiç bu kadar gıcıklanmaz.sigarayı bırakmışsanız
bir miav bir de kav, tav oluyorum
eğer gece sessizse ki inanmam ayın öbür yüzüne
güven diyen de var.çokca insanı karşıma alan da.
ezanı ve mozartı aynı radyodan duyabilirsiniz
kadınlar ve sütler..
yoğrulmuş bir el kadar teskin edebilir bir çocuğu.
hiç büyümeyen çocuklar hariç deyil..bir y harfi de benden.
sıcakları özlemiş olamam, bıldır, yıl, belki, işte.
al rengine boyanmamış türlü kesiklere.hem de dışından.
içerisi kutu.dışını tecahülü..
el fenerinin gösterdiği renkler kadar ağırken,
van gogh’dan bahsedemezken,
klimt’e sarılmayı hatırlamaya çalışırken.munch’un korkusu eğreti
katılıyorsanız şapkalarınızı çıkartın lütfen.
bir dizi metmazel orkestrası hüzünlü bir senfoniyi
yalnız içlenmenin büyüklüğünü gösterecekler
sabah yedide uyanan bir kötülük bu kent.
bu kokular, bu maddeler. bu saçlar.
ahlaksız bir kinetik bu yüzleşme.
gözlerimin ve uyanmaya miskin gözlerinizin
açılmamış bir kitabın arka sayfasına iten reklamı ve acelitemiz.
ben bir sonu hakketmiyorum.
başlangıçlarına borcum olan her şeye ve güzel günlere..
birine bırakmadan, kendimin alıkonulduğu bir el olsun.
elbet uzar gider, hayat ağacı..
Last modified: Haziran 7, 2020