Sihirli Ot
Mahmut’un gözleri gece gibiydi. Şehirli geceler gibi değil ama yıldızların aydınlattığı köy geceleri gibi. Çentik attığı ağaçların gölgesinde bile çocukluğu yanıp tutuşurdu. Mahmut değneğini eline alıp, köyün sonundaki tünelin oraya gitmeye koyuldu. Orada, onu bir kahin bekliyordu. Mahmut çocuk, tünelin başında durdu; değneğini üç kez yere vurdu. Omzundaki karga havalandı, yerde bir büyük çukur açıldı. Çukurun içinden iki kukla çıkıverdi birden. Kuklalardan biri sırılsıklam olmuştu, diğeri ise kuruydu. Aralarında didişmeye başladı kuklalar. Biri siyah, biri beyazdı. Beyaz olan gitmeyeceksin diyordu. Siyah olan gideceğim diye tutturmuştu. Tünelden önce ışıklı bir pervane göründü. Ardından bir lunapark. Mahmut’un kargası kayboluverdi. Kuklalar kavga etmeye devam ettiler. Dev oyuncaklar her yanı sarmış, şekerlerden arabalar oluşmuştu. Birden ezan sesi duyulmaya başladı. Mahmut değneğini yere vurdu, her şey kayboldu. Ezan vakti eve gitme vaktiydi. Beyaz kuklayı çukura itti, siyah kuklayı cebine koydu, evine gitti. Annesi satması için bir ineklerini Mahmut’a vermişti. Mahmut eve elleri boş dönmüştü. Yolda amcası ile karşılaşmış; amcası ertesi gün İstanbul’a gideceğini, koyunu ona verirse onu da yanında götüreceğini söylemişti. Üstelik orada amcasının yanında çalışacak eve para gönderecekti. Annesi, gavurun dölü derdi amcasına. Koyunu amcasına verdi diye bir temiz dövdü Mahmut’u. Babası öldüğünden beri geçinemez olmuşlardı; annesi o gün bu gündür daha çok döver olmuştu onu ve kardeşlerini. Mahmut yediği dayağın izlerini de alıp, yorganın altında kargasıyla buluşmaya gitti. Bekledi ama karga gelmedi. Ertesi sabah kimselere görünmeden evden çıktı, amcasının evine gitti. Tahta kapının önünde dikildi. Uzun boyu, kapkara saçları, gece gözleriyle kocaman bir adam gibi görünüyordu. Amcası onu görünce irkildi. Geleceğini hiç hesap etmemişti. Mahmut, pantolonu belinden düşüp duran ama kendisi hayatın hiçbir ipine takılıp düşmemiş olan bu adamı takip etti. Mahmut bavulunu koyacak oldu otobüse, amcası:
-Götüne mi sokcan bavulu orda? Lazım olmaz. Sana gıyafet verecez biz, dedi.
Bavul da karga da öylece kalakaldı otobüsün ardında. İstanbul büyüktü, Mahmut bir koyuna böylesi bir yere geldiği için mutluydu. Pek de farkına varamadan kalabalığın, insanların bir inşaatta buluverdi kendini. Amcası turuncu renkte bir tulum çıkardı verdi Mahmut’a. Boyu uzun olduğundan paçaları kısa geldi. Aynı tulumdan giymiş birkaç adam oturmuş; yerde ekmek, peynir yiyorlardı. O da karnını doyurdu. Sabahın köründen akşamın körüne kadar çalıştı sonra. Gece oldu, herkes derme çatma odalara çekildi. Bu yorgunluk başka yorgunluktu. Yaşından büyük bedeninden, su gibi akıp gidiyordu. Mahmut değneğini aldı, kimsenin olmadığı bir köşeye çekildi, değneğini üç kere yere vurdu. Bir ışık gördü. Ama bu ışık, bu ışıklar sahiciydi. İnşaatın etrafı, kocaman yıldızlarla kaplıydı sanki. Bir ayak sesiyle, değneğini sakladı Mahmut. Gelen işçilerden biriydi. Elinde kalınca bir sigarası vardı. Mahmut’un yanında durdu. Sigarayı uzattı. Mahmut bir duman aldı, başladı öksürmeye. İşçi bir yandan sırtına vurarak:
-Helal. Helal.. Lan içmedin mi daha önce? Diye sordu.
Mahmut’un gözleri kızarmış, dudakları yapışmıştı:
-Nedir ki o ağabey? Diye sordu.
İşçi cebinden bir tomar yeşil tütün çıkardı. Baktı ki Mahmut her şeyden habersiz, ona bir masal uydurdu:
-Bunu alıyorsun; bir bahçeye götürüyorsun, gömüyorsun. Sonra bu orada büyüyor. Öyle bir büyüyor ki göklere çıkıyor. Sen de tırmanıyorsun. Orada bir dev var. Onu yenersen; altınları, paraları alıp geliyorsun. Anladın?
Mahmut kafasının içinde dolaşan dumandan bir karga yapmış çoktan masala inanmıştır. Elini uzatır, işçinin elindeki otu almak ister. Ama işçi izin vermez:
-Sen önce benim dediklerimi yapacaksın sonra ben sana bunu vercem, der.
Mahmut olur manasında kafasını sallar. Mahmut, büyüklerin küçüklerden hep iş isteyeceğini bilir. Oysa bu büyük, büyülü otu olan adam ondan başka bir şey istediğinde bunun ne olduğunu bilmiyordur. Adam sessiz olmasını işaret eder önce. Arkasından gitmesini söyler. Mahmut adamı takip eder. İnşaattan inip bir kulübeye girerler. Mahmut hızlıca etrafta ne var ne yok toplar. Kapıdan dışarı çıkacakken, adam Mahmut‘u tutar. Elindekileri alır. Kafasını sallar. Bir kerede Mahmut’un pantolonunu sıyırır. Mahmut korkar, adam güçlüdür. Mahmut köydeki gençlerin eşeklere neler yaptığını hatırlar. Kurtulmaya çalışır. Eline bir şey geçirir, sabahın köründen akşamın körüne kadar beraber ter döktüğü adamın yüzünü ilk kez görür. Adamın kafasına elindekini geçirir:
-Gavurun dölü, der. Adamın cebinden büyülü otu alır. Otu götürüp annesinin bahçesine ekecektir. Yıldızlarını kaybetmiş şehrin gecesinde; elinde büyülü otu, ona yol gösterecek bir kargası olmadan yürür. Biraz sakinleşince, değneğini çıkarır. Üç kere yere vurur. Gözlerinin önünde tünelin kahini belirir. Elinde bir şişe, sırtında bir çantası vardır. Ona doğru koşar:
-Kahin!
Yerde yatmakta olan adam üzerine doğru gelen bu çocuktan korkmuştur. Ayağa kalkar.
-Noluyo lan?
Mahmut sevinmiştir. Adamın sakallarına dokunur. Elindeki otu gösterir.
-Büyülü ot Kahin! Beni evime götür.
Adam sersemlemiştir. Çocuğun elindeki ota bakar. Bir an otu alıp çocuktan kurtulmayı düşünür. Ama sonra yıldızlara bakar. Mahmut’un gözlerine bakar. Gece gibi siyah bu gözler ancak onların oralardan çıkar, köyünü unutmuş bu kimsesiz adam Mahmut’a:
-Gel bakalım. Seni evine göndereceğim ama sen o otu ne yapacaksın? Diye sorar.
Mahmut otun hikâyesini anlatır. Adam onu bir karakola götürür. Yapacak en iyi şey bu diye düşünmüştür. Otu almayı dener ama Mahmut vermez. Adam da uğraşmak istemez. Mahmut’u karakolun kapısına bırakır ve gider.
Polisler tüm gece Mahmut’u orada tutarlar. Yakını olan kimseye ulaşamazlar. Bu saf çocuğun üzerini arama zahmetine de girmezler. Zaten kaçırılan bir kız (önemli birinin kızıdır) yüzünden, başları beladadır. Sabah olduğunda Mahmut’la ilgilenen hala yoktur. Polislerden biri gelir, evini adresini sorar. Mahmut köyünü bilir ama evinin adresini bilemez. Akşama doğru, bütün gece Mahmut’la aynı yerde olan bir genç kız ile çingene bir hırsız çocuk ve Mahmut iyice arkadaş olmuşlardır. Mahmut peri sandığı bu ablaya vurulmuştur. Onlara büyülü ottan bahseder. Otu gören hırsız çocuk:
-Hassiktir lan salak! Ot bu, der. Mahmut annesine gidince bahçeye ekip nasıl zengin olacağını anlatırken hırsız çocuk ona gülmektedir.
Ertesi sabah, Mahmut hala karakoldadır. Peri artık serbesttir. Ama Mahmut’u bırakmak istemez. Perilere hiç yakışmayacak şekilde polislerle münakaşa edip Mahmut’u alıp götürür. Mahmut köyüne dönmek üzeredir; onu yolcu ederken, Peri:
-Bulutlara kadar uzansın fasulyen ve eğer dev ile karşılaşırsan beni çağır. Sana yardım ederim, der.
Sanki bir şarkı duyulur. Her bir çocuk, ayakları çıplak bir çukura düştüğünde; iki kukla görünür biri çamurdan, biri oyundan.
edebiyat Karga Kukla Özge Paksoy Peri Sihirli Ot
Last modified: Eylül 12, 2020