Yazan: 10:52 am
Kategori: Edebiyat, Toplum & Hukuk

Tahmini okuma süresi: 3 dakika

Bir Dinozorun Anıları: Mina Urgan’ın Kaleminde Feminizm, Örgüt Psikolojisi ve Sosyalizm

Onlar, “kadınlar, erkeklerin egemenliği altında yaşamaya mahkûm” diyorlar. Bense, “ancak yoksul sınıfın kadınları, işçi kadınlar, köylü kadınlar, eğitim görmemiş kasabalı kadınlar erkeğin egemenliğine boyun eğmek zorunda” diyorum. (…) Onlar “kadınlar eziliyor” diyorlar. Ben, “böyle adaletsiz bir toplumda, böyle bozuk bir düzende kadınlar da ezilir, erkekler de” diyorum.

Bir Dinozorun Anıları Mina Urgan

“Bir Dinozorun Anıları” adlı eserde Mina Urgan, hatıralarına birinci elden ulaşabilmemizi sağlamasıyla birlikte okuyucularına kişisel ve toplumsal görüşlerini harmanlayarak özgün bir şekilde aktarmıştır. Bu kitabı okumaktan inanılmaz bir keyif almamda, bahsetmiş  olduğum gibi, toplumumuzun tarihi dönem noktalarını hassas gözlemleriyle kişisel deneyimleri samimi diliyle aktarmasının yanı sıra okuyucuyu düşünmeye sevk etmesinin de önemli bir etkisi oldu diyebilirim.

Bu yazıda, “Bir Dinozorun Anıları” kitabında Urgan’ın feminizme dair görüşlerini içeren birkaç alıntıyı; iş hayatında cinsiyet eşitsizliği, örgütsel psikoloji ve örgütlerde liderlik bağlamlarıyla birleştirerek, okurken aklıma gelen bağlantıları yorumlayarak aktarmaya çalışacağım. Bu anılar sadece Urgan’ın kişisel anılarını değil, aynı zamanda günümüzdeki toplumsal dinamikleri yorumlarken yararlanabileceğimiz önemli bir kaynak sağlıyor. Başlamadan önce, bu kitabı bana önerip benimle analiz eden arkadaşlarıma minnettar olduğumun altını çizmek isterim.

“Hem annemin ilerici görüşlerinden hem anaerkil bir ailede yetişmem hem de çocukluğumu ve gençliğimi kadınlara haksızca davranılmayan bir dönemde geçirmemden ötürü, feminist tanıdıklarımla hiç mi hiç anlaşamıyorduk. (…) Onlar “kadınlar haksızlığa uğruyor” diyorlar.
Bense, “özel hayatımda da meslek hayatımda da kadın olduğum için bir haksızlığa uğramadım. 1960’ta yirmi yedi öğretim üyesinden oluşan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden sadece beş kişi Profesör olmama olumsuz oy vermişti ve bu red oylarını kadın olduğum için değil, solcu olduğum için vermişlerdi” diyorum.”

Türkiye’de yapılmış bu araştırmada çeşitli vakıf ve devlet üniversitelerinde akademisyen olarak görev yapan kadınlardan toplanan veriler ile yükseköğretim alanında da kadınların cinsiyet eşitsizliğine maruz kaldığını açıklıyor ve bu durumun sebebinin ana başlıklarının altını çiziyor: kültürel perspektif, sosyal bakış açısı ve ekonomik nedenler (Sel & Bozan, 2023).

Bu araştırmayı öne sürerek Urgan’a katılmadığımı ima etmek niyetinde değilim, beni düşünmeye iten nokta; Türkiye’de, 1960’tan günümüze, kadınların toplumda ve iş hayatındaki yerini korumanın gittikçe zorlaştığı çıkarımını mı yapmalıyım yoksa Urgan’ın bu anıyı yaşadığı dönemdeki politik atmosferin cinsiyet rollerini arka planda bırakarak bireylerin politik görüşleri üzerine yapılan bir ayrımcılığın ön planda olduğunu mu anlamalıydım?

“Feministler, “kadının toplumda yeri yok” diyorlar. Bense gerçek bir sosyalizmin bu duruma çare bulacağına inandığım için “bu bir kadın sorunu değil, bir sınıf sorunu” diyorum.” Urgan’ın sınıf sorunu açıklaması bana, örgüt psikolojisi bağlamındaki “cam tavan” metaforunu anımsattı. “Cam tavan”, toplum içinde kadınlar ve/veya azınlık gruplarına mensup bireylerin karşılaştığı soyut ayrımcılığı simgeleyen bir terimdir ve mevcut hiyerarşik düzen içinde kişilerin belirli bir seviyenin ötesine geçmelerini engeller. Özellikle kadınların çalışma hayatında yükselmelerinin önündeki engeli; iş hayatındaki yükselişi “merdiven” ve merdivende ilerlerken karşılaşılan engeli “cam tavan” metaforuyla açıklamaya çalışmak için kullanılan bir terimdir.

1960’lardan farklı olmayarak giderek kötüleşen 2000lerden bu yana gözlemlediğimiz günümüz saltanatında(!) “ayrıcalıklı” olmayan tüm kesimlerin, sınıfların, toplulukların yaşam mücadelesinde gerek iş hayatında gerek sosyal hayatta, önüne baskıcı düzen ve politikalarla
koyulan bu cam tavan, kadın haklarını tanıyarak mücadele veren her bireyin bilincinde olduğu ve savaşmaya devam ettiği bir sorun olarak karşımıza çıkıyor diyebilirim.

Onlar, “kadınlar, erkeklerin egemenliği altında yaşamaya mahkûm” diyorlar. Bense, “ancak yoksul sınıfın kadınları, işçi kadınlar, köylü kadınlar, eğitim görmemiş kasabalı kadınlar erkeğin egemenliğine boyun eğmek zorunda” diyorum. (…) Onlar “kadınlar eziliyor” diyorlar. Ben, “böyle adaletsiz bir toplumda, böyle bozuk bir düzende kadınlar da ezilir, erkekler de” diyorum.

Bu cümleler aklıma örgütlerde liderlik bağlamındaki “Liderlik Labirenti” (Leadership Labirynth) konseptini aklıma getirdi. Liderlikteki cinsiyet farkı, kadınların erkeklerle karşılaştırıldığında orantısız bir şekilde daha düşük seviyeli ve daha düşük otoriteye sahip liderlik pozisyonlarında yoğunlaştığı küresel bir olgudur. Northouse (2016), Leadership Labirynth başlığı altında, cinsiyet farklılıkları ve önyargılar dışında, “insani sermaye” (human capital) konusuna değinir.

Bu konu; kadınların iş deneyimi, eğitim ve öğretim konularında daha az “insani sermayeye” sahip olduklarını ve erkeklere göre daha az eğitim, öğrenim ve iş deneyimine sahip olmasının nitelikli kadın eksikliğine yol açmakta olduğunu anlatır. Bu durum ise kadınların kaliteli eğitime ulaşmaktaki zorluğunun, iş dünyasında kadınlara daha az mesleğe yönelik eğitim ve staj imkanları verilmesi ile açıklanır. Fakat bu duruma ek olarak, yapılan araştırmalarda, aynı pozisyondaki erkek çalışanların kadın çalışanlara göre daha az sorumluluğa sahip olduğunu ve kadınların erkek çalışanlara göre daha az teşvik ve resmi iş eğitimi aldığını da görüyoruz. Bu eşitsizliklerin kurumlar içerisindeki adaletsizliklerden beslenerek büyüdüğünü söyleyebiliriz.

Toplumumuza baktığımızda ise; temel eğitim-öğretimin bir kâr kapısı olarak düşünülüp endüstri haline gelmesi, çalışma hayatında hangi endüstride olduğumuz fark etmeksizin karşılaştığımız yolsuzluklar ve eşitsizlikler günümüz Türkiye’sinin kaçınılmaz -çözülmesi gereken- sorunları olarak karşımıza çıkar.

Bunun sonucunda feminist mücadeleyi sosyalist mücadeleden ayrı düşünemeyiz. Yozlaşmış sistemler var oldukça, toplumda ayrıcalıklı olmayan, sistemin çizdiği kalıba uymayan, iktidar normlarından farklı her etnik, dinsel ve cinsel azınlıklar gibi kadınlar da başkalarının egemenliğine maruz bırakılacak. Hiçbir eşitsizlik mücadelesini sosyalizm mücadelemizden ayrı ele alamayacağımız gibi, feminizmi de sadece cinsiyet stereo tipikleştirmeleri ve sosyal bakış açıları üzerinden anlatamayız; Urgan’ın da bahsettiği gibi, “Doğru dürüst bir sosyal düzende, sınıflar arasında eşitlik kurulunca, bütün kadınlar haklarına kavuşacak.”.

Referanslar

Urgan, M. (2014). Bir Dinozorun Anıları. Yapı Kredi Yayınları.

Sel, B. & Bozan, M.A., (2024). A q method study on gender (in) equality in faculties of education in Turkey: “The glass ceiling is everywhere!”. Participatory Educational Research, 11(1), 227-246.

Northouse, P. G. (2021). Leadership: Theory and Practice. Sage Publications.

(Visited 301 times, 1 visits today)

Last modified: Şubat 3, 2024

Kapat
error: İçerik Korunmaktadır / Content is protected !!