Yazan: 12:56 am
Kategori: Edebiyat, Sanat

Tahmini okuma süresi: 3 dakika

“Kabuk Adam” Kitap İncelemesi

Her şeye rağmen, ırkçılığa, insanların “çirkinliğine” rağmen ön yargısız bir sevgi mevcuttur. Ve bu hikâye bu sevginin bir kanıtıdır. Aşk bize hem korku hem de korkusuzluk sağlar. İlk başlarda Kabuk Adam’dan çok korkan karakterimiz hikâyenin sonlarına doğru Kabuk Adam’ı aramak için korkusuna korkusuzluk yüklemiştir.

ilkcan demir-kabuk adam incelemesi wb

Kabuk Adam ve her şeyiyle arayış içinde olan bir kendini “üçüncü dünya insanı” diye tanımlayan kadının hikâyesi. Kabuk Adam ile tanıştıktan sonra kendini her açıdan keşfeden, bütün yaralarını, travmalarını, felsefesini, dünyasını tanıyan, tanımakla kalmayıp yüzüne savrulan-çarpan o gerçekliğin acısında Kabuk Adam’a duyduğu aşkla birlikte vurulan bir kadının hikâyesi. Müthiş bir hikâye, müthiş taze bir anlatım.

“Hepimiz okyanusun sonsuzluğunda kaybolmuş yapayalnız adacıklardık; sınırlarımızı aşıp bir başkasına dokunabilmemiz, bir yanılsamaydı yalnızca.”

“Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.” cümlesiyle bizi karşılayan muhteşem bir “özü yakalama” veya “öze dönüş” hikâyesi diyebiliriz sanırım. Otobiyografik unsurlar da taşıyan bu roman gerçekten her insanın hayatında kalıcı özler bırakabilecek türden. Ana karakterimiz de tıpkı Aslı Erdoğan gibi fizik profesörü. Karakterimiz olağanca hisli biriyken akademideki sahteliklerden bunalmış bir ruh halindeyken fizik ekibiyle birlikte Karayipler’e eğitime gidiyorlar. Bu eğitimde karakterimiz romana ismini veren Kabuk Adam ile tanışıyor.

aslı erdoğan

Aslı Erdoğan

Türkiyeli bir kadın olarak karakterimiz elbette Kabuk Adam ile atıldığı maceralarda öldürülme korkusuyla karşılaşıyor fakat içinde bulunduğu sıkıcı hayata bir hareketlilik kazandırdığı ve bilinmeyene duyulan hazzın etkisine kapılarak bu korkunun önüne geçiyor. Üstelik kendisi de bu durumun farkında olarak Kabuk Adam ile beraber olmaya devam ediyor. Belki başlangıçta yalnızca steril, gündelik hayatlarından sıkılan ‘üçüncü dünya insanlarının’ hayatlarına bir hareketlilik katmak için girdiği maceralardan birisi olacak olan bu maceralar sonucunda hem yazarın hayatında hem de romanda bize dersler vererek bitiren heyecanlara dönüşüyor.

Bence bu romandan aldığımız en büyük ders hayatımızdaki insanları ne kadar kolay kazanıp ne kadar kolay kaybedebileceğimizi suratımıza vurucu ve “alışılagelmedik” bir aşkın sonuyla göstermesi. Romanın bir diğer büyük unsuru ırkçılığa değinişleri. Türkiyeli bir kadın olarak yurt dışında ırkçılığa uğramalarına değinmişse de Aslı Erdoğan -ki kendi ülkesinde dahi barınamadı sonradan- Karayiplerde beyazların siyahilere davranışlarını, beyaz bir kadının siyahi ve “çirkin” olarak tabir edilen birisiyle epey vakit geçirmesiyle birlikte karakterimize olan bakış açılarının şekillenmesi; “büyük ve siyah penis” seviyor tarzında düşüncelere kapılması bazı erkeklerin zihinlerindeki tacizciyi ve romandaki üstü kapalı tacizleri de bence güzel öne sürüyor. Yani hem siyahi bir erkekle birlikte oluyor diye ırkçılıkla fikir beyanı hem de bunu cinselliğe indirgeyip bir tacize dönüştüren yine beyaz bir erkek oluyor. Burada aslında din, dil, ırk fark etmeksizin erkeklerin büyük bir kısmının sapkınca düşüncelerinin olduğunu çıkarsayabiliriz diye düşünüyorum.

Olayın üzerinden yıllar geçmesine dair belleğini koruyarak, çünkü belleğinde ve bununla birlikte bedeninde de iz bırakmış birisi aslında Kabuk Adam. Karakterimiz geçmişinde kendisine “Türkiye’de” yaşamış bir kadın olarak cinsel travmalara sahip olmuş. Bu nedenle roman boyunca ciddi bir beden ve bellek sorgulaması bizi alıyor kadınsal olarak. Ana karakterimiz belleğindeki Kabuk Adam’ı unutamadan ve onu sürekli cinsel bir zeminde kendisini tatmin ederken hayal ediyor ama onunla hiçbir zaman beraber olamıyor, başlarda buna karşı bir çekincesi mevcutken sonrasında tam bu isteğinden-sorgusundan emin olmuşken bu sefer de Kabuk Adam kayboluyor ve yıllar sonra ona benzeyen, onu andıran rastalı siyahi erkeklerde bu arzuyu öldürmeye çalışıyor karakterimiz. Kendisi de bir noktada itiraf ediyor bunu: “Yalnızca fantezi düzeyinde bile olsa, beni sonsuza dek terk ettiğini sandığım cinsel arzum geri gelmişti. Uzun yıllar hapis yatmış birinin, bir gün ansızın çıkıp gelmesi gibi. Hâlâ hiç kimseye dokunamıyordum ama Tony’yi biraz andıran bütün erkekleri istediğimin bilincindeydim. Tony’ye, daha doğrusu düşlerime bir ihanet değildi bu, tam tersine, onların sonuna dek kutsallaştırılması, putlaştırılmasıydı.” Tam olarak bu noktada kendi travmalarını, kaybettiği özünü; saf, cesur, tesadüfi bir insan yani Kabuk Adam’la birlikte bir nevi aşıyor diyebiliriz. Bu nedenle bir kendine dönüş, bir kendini bulma veya kaybettiğin özünü bulma öyküsü diye adlandırabileceğimizi düşünüyorum.

Her şeye rağmen, ırkçılığa, insanların “çirkinliğine” rağmen ön yargısız bir sevgi mevcuttur. Ve bu hikâye bu sevginin bir kanıtıdır. Aşk bize hem korku hem de korkusuzluk sağlar. İlk başlarda Kabuk Adam’dan çok korkan karakterimiz hikâyenin sonlarına doğru Kabuk Adam’ı aramak için korkusuna korkusuzluk yüklemiştir. Sevgi hepimizi kabuğundan çıkarıp, kabuğa hapsedecek denlidir. Evet kötü sandığımız, ön yargılı davrandığımız, dışladığımız insanlardan büyük bir sevgi, büyük dünyalar, büyük hayaller ve büyük yürekler çıkabilir. Bütün bastırılmışlığa rağmen insan kendini beklenmedik yollarda, beklenmedik yerlerde, beklenmedik kişilerle ve beklenmedik anlarda bulabilir. Çünkü hayat beklenmedik bir durumdur. Bu kitap da bizi beklenmedik şekillerde mahvediyor.

“Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı ilk fırsatta katlederiz. Sonra da ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.”

(Visited 628 times, 1 visits today)

Last modified: Eylül 3, 2023

Kapat
error: İçerik Korunmaktadır / Content is protected !!