Yazan: 11:13 am
Kategori: Toplum & Hukuk

Tahmini okuma süresi: 6 dakika

Kapitalizmin Krizi ve Filistin

İsrail’in 75 yıllık şiddet ve baskının devamı niteliğindeki zulmü sadece İsrail devletinin sorumluluğu değildir. On yıllardır başta ABD olmak üzere batı emperyalizminin tam desteğini almışlardır. Gazze’de son günlerde yaşanan katliamda da bu destek hiç azalmadı. Tüm Batılı emperyalist liderler, sözde “İsrail’in kendini savunma hakkı”nı desteklemek için kamuoyu önünde toplandılar.

Kapitalizmin Krizi ve Filistin

İnsanın haberleri izlerken acıyla dolduğu, çaresizlikle öfke duyduğu bir zaman dilimi geçiriyoruz coğrafyamızda. Önce Filistinli örgütlerin “Aksa Tufanı” saldırısı, ardından İsrail’in daha önceki katliamcı saldırılarını aşan soykırımcı bombalamaları dünyada gözleri Orta Doğu’ya döndürdü. Kapitalizmin üstüne inşa edildiği içsel çatışmalarının derin bir kriz oluşturduğu bu ortamda, artık geri dönülecek noktayı çoktan geçtiğimizi ve yaşananların bir sistem krizi olmaktan öteye geçip bir uygarlık krizi başlattığını her yanımızda hissediyoruz. Kar marjları daralan kapitalistler nereye ne şekilde saldıracaklarını şaşırmış durumdalar. G-20 zirvesinden çıkan kararlar ile kendilerine yeni koridor belirleyen Batı kanadı için (IMEC Projesi) Basra Körfezi-İsrail hattı çok önemli bir konumda. Bölgede on yıllardır sömürülen ve baskılanan Filistin halkının direnişi ile bu yeni kapitalist koridor projesinin kesişmesi, ortalığı ateşe veren bir gerilimi körüklemiş oluyor. Bu süreci iyi kavrayabilmek için İsrail projesinin tarihini kabaca da olsa bilmek gerekiyor.

Kapitalizmin Krizi ve Filistin

Siyonist İsrail Devleti, ‘normal bir devlet değildir ve ikincisi, bir Orta-Doğu devleti de değildir. İsrail devleti 1948 yılında bir Birleşmiş Milletler hileleriyle kurulmuştur. Yani İsrail devleti Orta-Doğu’daki emperyalizmdir. Filistin toprağı Birleşik Krallık’ın da desteğiyle Siyonist yerleşimciler tarafından işgal edilmiştir, Filistin halkının önemli bölümü sürgün edilip, toprağından koparılmıştır. İsrail peki neden başka yerde değil de Filistin toprağında kuruldu? 1840’lı yıllardan beri İngiliz dergilerinde vs. Orta-doğuda bir Avrupa devleti kurma gereğinden söz ediliyordu. Düşünebiliyor musunuz? Tarih boyunca emperyalist tüm devletlerin gözünü oraya dikmesi boşuna değildir. Orta-Doğu, jeopolitik, jeostratejik, jeoekonomik önemi son derecede büyük bir coğrafyadır. Ticaret yollarının, su yollarının kesişme noktasıdır ve daha önemlisi kapitalizmin damarlarında dolaşan petrolün, doğal gazın ve bazı önemli madenler de oradadır. İsrail, Batı Şeria’da Filistinlilerin varlığını en aza indirgemek için yerli nüfusu yoğun ve izole yerleşim bölgelerine sıkıştırmış, bölgenin kaynaklarını kendi çıkarları için kullanmıştır. Gazze Şeridi’nde yaklaşık iki milyon Filistinli korkunç koşullarda hapsedilmiş ve İsrail güvenlik güçlerinin sürekli şiddetine maruz kalmaktadır. İşgal Altındaki Filistin toprakları üzerindeki doğrudan ya da dolaylı kontrol, sürekli değişen bir dizi fiziksel ayrıştırma yöntemiyle hayata geçiriliyor. Yani Filistin mekanının parçalanması yoluyla işleyen, Filistin yönetimini baskılayan, bölerek sömürmeyi kolaylaştıran ve Filistinli toplulukların sosyal ve mekansal dokusunu yavaş yavaş yok eden bir siyasi projeden bahsediyoruz.

Bu alçakça stratejiler kapitalizmin içinde bulunduğu krizleri çözmek için akıl almayacak, insanlığa sığmayacak yöntemlerinden sadece bazılarıdır elbet. Özellikle son 200 yıl bunun örnekleriyle doludur. Çünkü emperyalist düzeltmeler rica ile yürümez, “zor” araçlarının kullanımıyla dayatılır. Kabaca bir formül haline getirebiliriz hatta bu aşamaları: Kapitalizm üretmeden, emperyalizm savaşsız, hegemonya da düşmansız yapamaz.

“Kendini bize burjuva yasallığı olarak sunan şey, egemen sınıfın şiddetinden başka bir şey değildir; en başından itibaren zorunlu bir norm haline getirilmiş bir şiddet…” -Rosa Luxemburg

Filistin topraklarının işgalinin tarihinde en çok tekrarlanan ve bizlerin gözüne batan durumlardan bir tanesi ise emperyalistler tarafından söylenen yalanların tarihidir. Gazze’de El-Zeytun bölgesindeki El-Ahli el-Arabi Hastanesi’nin bombalanması sonucu yüzlerce kişi hayatını kaybetti. İsrail devleti her zaman olduğu gibi sorumluluğu reddetmekte gecikmedi. Önce arızalı bir Hamas roketini suçladı. Sonra hikayesini değiştirerek Filistin İslami Cihad (PIJ) örgütünü suçladı. İsrail propaganda makinesi, kendilerini bu korkunç katliamdan uzak tutmak için her türlü ‘kanıt’ sunarak aşırı hızda çalıştı. Bu durum o kadar çok yaşandı ki. Sadece nispeten yakın tarihli bir örnek verelim. Mayıs 2022’de Filistinli-Amerikalı gazeteci Shireen Abu Akleh, İsrail ordusunun Batı Şeria’daki Cenin mülteci kampına düzenlediği baskını takip ederken öldürüldü. İsrail önce olayla ilgili herhangi bir bilgisi ya da dahli olduğunu reddetti. Daha sonra gazetecinin Filistinli bir militanın açtığı ateş sonucu öldüğünü iddia ettiler. Bu gerçeklere uymadığı için hikayelerini değiştirdiler: Shireen, Filistinli militanlar ve İsrail askerleri arasındaki çapraz ateşte, ‘trajik bir kaza’ sonucu öldürülmüştü. Ancak Shireen’in öldürüldüğü sırada ateş hattında hiçbir Filistinli militan yoktu. Son olarak, çok görünür bir “Basın” ceketi giymesine rağmen, kendisini kasten hedef alan bir İsrailli keskin nişancı tarafından öldürüldüğü şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlandı. Öldürülmesinden dolayı hiç kimse adalet önüne çıkarılmadı. Hastane saldırısında yaşananlarla daha da yakın paralellikler gösteren başka bir örneğimiz daha var. Ağustos 2022’de bir İsrail hava saldırısı Gazze’deki Jabaliya mülteci kampını vurdu ve beş çocuk öldü. İsrail devletinin ilk tepkisi… tahmin edin… onların arızalı bir PIJ roketi tarafından öldürüldüğünü söylemek oldu! Bir hafta sonra gerçeği kabul etmek zorunda kaldılar. Daha geriye gitmeye gerek yok çünkü yazımızın konusu bu değil. Fakat şunu da ekleyelim; bu konularda uzaktan engellenemeyen bir olay yeri inceleme gibi çalışan “Forensic Architecture” ekibi harika analizlerle hakikatı ortaya çıkarıyor. Hastane saldırısını da hemen incelemeye başlayan bu ekipten yakında kanıtlarla duyacağımız sonuç eminim ki bizi şaşırtmayacaktır.

Batı medyasının iki yüzlülüğü ise Ukrayna Savaşı ve Filistin’de yapılan soykırım girişimine yapılan yorumlarda kolayca görülüyor. Batı medyası ve İsrail devleti tarafından desteklenen son ‘anlatı’ şu şekilde: “Evet, sivilleri öldürüyoruz ama bu haklı bir gerekçedir. Nazileri yenmek söz konusu olduğunda çok sayıda sivili öldürmedik mi?” Masum sivillerin hava saldırılarıyla öldürüldüğünü inkar etme çabası bile yok, daha ziyade bunu meşrulaştırmanın bir yolunu aramak söz konusu.

İsrail’de bazıları bir gerekçe bulmayı umursamıyor bile. Açıkça Hamas’ın eylemleri için tüm Gazze halkını suçluyor ve toplu cezalandırmayı savunuyorlar. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, “Sorumlu olan bütün bir ulustur” dedi. Ve bu noktanın altını çizmek için ekledi: “Sivillerin farkında olmadığı, müdahil olmadığı söylemi doğru değil. Bu kesinlikle doğru değil. Ayaklanabilirlerdi. Bir darbeyle Gazze’yi ele geçiren o şeytani rejime karşı savaşabilirlerdi.”

İsrail’in 75 yıllık şiddet ve baskının devamı niteliğindeki zulmü sadece İsrail devletinin sorumluluğu değildir. On yıllardır başta ABD olmak üzere batı emperyalizminin tam desteğini almışlardır. Gazze’de son günlerde yaşanan katliamda da bu destek hiç azalmadı. Tüm Batılı emperyalist liderler, sözde “İsrail’in kendini savunma hakkı”nı desteklemek için kamuoyu önünde toplandılar. Gazze hastanesindeki yüzlerce kurbanın kanı onların da ellerinde.

Kapitalizmin Krizi ve Filistin

Tüm bu yaşananlarla görüyoruz ki kapitalist dünya sistemi sıkışmış bulunuyor. Pazar genişletmesi için başta ABD olmak üzere, emperyalist kampın yeni bir cepheye ihtiyacı var. Medyada kendini ‘konunun uzmanları’ olarak gösterenler sorunun temeline inmeden, kapitalizmi, kolonyalizmi, emperyalizmi yok sayarak, durmadan Hamas’ın son saldırısını konuşuyorlar. Aslında saldırı sadece Hamasın eseri değil, tüm Filistinli örgütlerin dahil olmasıyla gerçekleşmiş görünüyor. Bu bağlamda iki yüzlü ana akım medyanın yaptığı en iyi şey, asimetrileri ve yapıları, yani İsrail’in Filistin’i on yıllardır sömürdüğünü ve baskı altında tuttuğunu açıkça belirtmek yerine bir “çatışmadan” söz etmektir. Ve bu ilişki son yirmi yılda ve özellikle Netanyahu döneminde o kadar tırmandı ki, sağcı Siyonist yelpazenin en keskin sözcüleri ve siyasetçilerinden bazılarının soykırım niyetinde değilse bile, İsrail devletinin tüm Filistinlileri sistematik olarak kovma taktiğinden söz ettiklerini görüyoruz. Gazze, mevcut kapatmadan önce bile kuşatma nedeniyle yeryüzünde bir cehennem haline getirilmiştir. Bunu görmeyenlere yardım edemeyiz; karanlığın kalbini ısıtacak bir güneş henüz doğmadı.

Filistinliler ırkçı ‘Apartheid Rejimine’ karşı direndiğinde bu medyada “terörizm” oluyor. Öyleyse burada terörizmin ne olduğunu konuşmakta fayda var. Uluslararası olarak terörizm şöyle tanımlanır: “Terörizm, terör siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere, belirlenen hedef gruplara veya resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımını ifade eden terim.” O zaman Filistinlileri aç bırakan, susuz bırakan, evsiz ilaçsız hale getiren İsrail Devleti’nin yaptıklarına ne diyeceğiz? Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor: Asıl terör devlet terörüdür…

Kapitalizmin Krizi ve Filistin

Geldiğimiz bu noktada Batı kapitalizmi bağlamında, askeri-endüstriyel kompleks ekonominin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş ve burjuva yasallığı ile egemen sınıfın şiddeti arasındaki çizgileri daha da bulanıklaştırmıştır. Savaştan kâr eden şirketler kendilerini kanun yapıcılar, lobiciler ve askeri aygıtlarla iç içe bulmakta ve savaşın şiddetinin yalnızca hoş görülmesini değil, “normalleştirilmesini” de sağlamaktadır. Dahası, ulusal güvenlik adına sivil özgürlüklerin aşındırılması, gözetleme ve muhalefetin engellenmesi de kapitalizmin “zor” taktikleri olarak görülebilir. Yasallığı koruma adına yapılan bu eylemler, egemen sınıfın ve onların ekonomik çıkarlarının yararına olan statükonun sürdürülmesine hizmet etmektedir.

Kapitalizmin Krizi ve Filistin

Destruction from Israeli aerial bombardment is seen in Gaza City, Wednesday, Oct. 11, 2023. The militant Hamas rulers of the Gaza Strip carried out an unprecedented, multi-front attack on Israel at daybreak Saturday, firing thousands of rockets as dozens of Hamas fighters infiltrated the heavily fortified border in several locations, killing hundreds and taking captives. Palestinian health officials reported hundreds of deaths from Israeli airstrikes in Gaza. (AP Photo/Fatima Shbair)

 

Kimi propagandacılar, spekülasyoncular tüm Filistin halkını cihatçı çetelerden ibaretmiş gibi göstermeye ne kadar çaba harcasa da, 68’den bugüne özellikle üniversiteli gençlik ve dünyanın bir çok farklı yerindeki halklar sokaklarda, kampüslerde Filistin halklarının meşru ve onurlu mücadelesini sahiplenmeye devam ediyor. Şimdi İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü ölümcül savaşa, Batı emperyalizmine karşı ve Filistin halkının ulusal kurtuluşu için mücadeleyi yükseltme zamanıdır. Filistinlilerin ulusal hakları için mücadele tüm bölgede devrimci bir ayaklanmayı gerektirmektedir. Batı’daki insanlığı ölmemişlerin görevi, dayanışma ve desteğimizi göstermek ve şu anda işlenmekte olan kitlesel cinayetlerin sorumlusu ve suç ortağı olan egemen sınıfların devrilmesi için gerekli koşulları hazırlamaktır.

“Nehirden denize, özgür Filistin!”

(Visited 126 times, 1 visits today)

Last modified: Ekim 29, 2023

Kapat
error: İçerik Korunmaktadır / Content is protected !!